1974 yılında İngiltere'ye giderek Londra Üniversitesi'nde sosyoloji eğitimi gören Baydur, öğrenimini yarıda bırakarak Türkiye'ye döndü. Kısa öyküler yazan Baydur'un bazı öyküleri yayımlanmaya başladı. İlk yazısı 1979'da "Yeni İnsan" dergisinde yayımlandı. Milliyet Sanat, Gösteri, Kitap-lık ve Sanat Dünyamız dergilerinde yazı ve öyküleri çıkmaya başladıktan sonra, 1982 yılında Afrika'ya giderek Kenya'da "Toplu İletişim Okulu"nda Sinema tarihi, sinematografi ve tiyatro üzerine dersler verdi. Dışişleri Bakanlığında çalışan eşinin atandığı görev yerleri nedeniyle değişik ülkelerde bulundu. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda sinema dersleri verdi, Cumhuriyet gazetesindeyazılar yazdı. İspanya'ya gitti ve Madrid Uluslararası Akdeniz Tiyatro Enstitüsü'nün kurucu üyeleri arasında yer aldı. 1992'den itibaren Bonn Tiyatro Bienali'nin Türkiye danışmanlığını görevinde bulunan Memet Baydur, oyun yazarlığına Afrika'dayken başladı. Oyunlarında Türkçe dil kullanımı konusunda oldukça başarılı olan yazar, ABD'de tedavi gördüğü kanser rahatsızlığından sonra, genç sayılabilecek bir yaşta İstanbul'da yaşamını yitirdi.
Herkesin yalnızca kendine ait yazarları, şairleri vardır. Okuyan, okumayı seven insanların demek istiyorum. Bu özel yazarlar çok ünlü, çok satan yazarlar da olabilir. Kişiye özel konumlarını zedelemez bu durum. İnsan onların yazdıklarını yalnızca kendisi için yazılmışa benzer bir heyecanla okur. Roman, hikaye, şiir… hepsi bir okura yazılmış uzun bir mektuptur artık. Yazar ile okur arasındaki o görünmez köprü, o kopmaz göbekbağı kurulmuştur bir kere. Herkesin yalnızca kendine ait yazarları, şairleri vardır.
Sonra bir gün başlarımda bir dalgalanma oldu. Hiç unutmam, deniz lalelerinin salınmasını seyrediyordum. Batık bir gemi olarak. Uykum vardı. Bir şey oldu. Akıllı bir gemi olaydım, “Menteşeleri çürüyen bir kapı düştü” derdim. Böyle şeyler her gün oluyordu içimde. Oysa o gün, ötekinin bir kapı açtığını düşündüm.
İlk olarak bahsetmek istediğim en önemli şey, kitabın ismi. Ne kadar ön kapakta “CCCP” de yazsa, kitabın ismi “Vladimir Komarov”dur. Kitapta ilgimi en çok çeken şey ön kapakta kitap ismi, yazar ismi gibi şeylere yer verilmemesiydi. Bu bilgiler sadece kitabın sırt ve arka kapak bölümünde yer alıyor ki arka kapakta da sadece kitap ismi ve yazar
Soyuz -1 uzay aracı, Sovyet Rusya'nın tüm dünyaya uzay alanındaki başarısını, bir kutlama yapmak amacıyla uzaya fırlattığı mekiktir. 1967 yılı Sovyet Rusya'nın ellinci yıl kutlamaları kapsamında Soyuz -1 ve Soyuz -2 uzay aracını fırlatıp bir uzay yürüyüşü yapma ve nihayetinde dünyaya dönme planlarının yapılmak istendiği yıldır. Bu yıl,
Kitaba başlamadan önce çok büyük bir beklentim yoktu fakat kitabı okuduktan sonra bayıldım. Kitap 287 sayfa olmasına rağmen ilk 87 sayfası Türkçe geriye kalan sayfalar ise İngilizce ve Rusça tercümesi bulunmaktadır. Kitabın ön kapağında kitabın ismi yazmasa da romanın baş karakteri olan Vladimir Komarov'dur. Kitabın kapağı da en az kitap kadar kaliteli olmuş. Normalde tiyatro oyunu okuma alışkanlığım olmamasına rağmen hoşuma gitti.
Kitabı inceleyecek olursak Vladimir Komarov Rus bir kozmonottur. Bir hata sonucu (sonrasında ihmal olduğu ortaya çıkar) arızalı bir uzay aracına binip uzayın derinliklerine doğru yol alır ve sonrasında arkadaşlarının tüm çabasına rağmen uzay aracı durdurulamaz. Uzayda yaşam için kısıtlı zamanı kalan Albay Komarov ailesi ve dostlarıyla sohbet ederek son vakitlerini geçirir. Ve sonrasında uzayın derinliğinde kaybolur. Vladimir Komarov'un hem güldüren hem düşündüren trajikomik tiyatro eserini herkese öneririm.