Nergishan Tekin

Nergishan TekinNihal Atsız yazarı
Yazar
7.6/10
43 Kişi
187
Okunma
4
Beğeni
2.765
Görüntülenme
Kul olayım kalem tutan eline, Kâtip ahvâlimi Şah'a böyle yaz.. Şekerler ezeyim şirin diline, Kâtip ahvâlimi Şah'a böyle yaz...
Sayfa 27 - Halk Kitabevi Basım Yılı 2015
Pir Sultan Abdal'ım ey Hızır Paşa, Gör ki neler gelir sağ olan başa.. Hasret koydu bizi kavim kardaşa, Kâtip ahvâlimi Şah'a böyle yaz...
Sayfa 27 - Halk Kitabevi Basım Yılı 2015
Reklam
" Hızır ben sana ruhsat veririm, duâ ederim, gider büyük adam olursun, paşa, vezir olursun, ama sonra da gelip beni asarsın!.. "
Sayfa 22 - Halk Kitabevi Basım Yılı 2015
Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinde ele aldığı İslam’ın beş şartından biri de oruçtur. Pir Sultan Abdal’ın şiirleri arasında, Aşure ayında tutulan matem orucundan bahsedilir. On iki günlük bu orucu tutan kişinin çok sevap kazanacağını, hatta cennetin kapısını açacağını söyler. Hz. Hüseyin ve 72 arkadaşı 680’de, Muharrem ayında Kûfe’ye giderlerken Kerbela’da Yezid’in askerleri tarafından şehit edilmişlerdir. Bu yüzden Muharrem ayı matem ayı sayılır ve bu ayda aşure pişirilir. On iki gün de oruç tutulur
Pir Sultanım dünya fanidir fani İnsana verdiler emanet canı Dünyadan ahrete uludur yolu Bundan gayrı yol yok dönesin geri
‘Alevi geleneği bugüne kadar yaşamış âşıkların yedi tanesini çok usta ve kutsal sayarlar. Bu âşıklara ‘Yedi Kutuplar’ adını verirler. Bu âşıklar Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Hatayi, Yeminî, Virani, Teslim Abdal ve Nesimî’dir.’
Reklam
Alevilik ve Bektaşilik kavramları tam olarak birbirini karşılamasa da genelde bir arada kullanılırlar. Aslında, Bektaşilik, Aleviliğin bir koludur. Anadolu kültürüyle şekillenmiş olan Bektaşilik için Anadolu Aleviliği adlandırması yapmak uygun olacaktır. Cahit Öztelli, Bektaşiliği, ‘... eski ve yeni birçok inanışın karışımı olması nedeniyle bir tarikat değil, bir mezhep gözüyle bakmak daha uygundur.’ (Bektaşi Gülleri, 1973) diyerek açıklamıştır. Fakat bu anlayışın genel olarak dayandığı İslami değerlere ve Hacı Bektaş-ı Veli’den itibaren yetişmiş olan mensuplarına bakıldığında, bu düşünceye katılmak mümkün değildir. Olsa olsa bazı yorumlan farklı olan İslami bir tarikattır denilir. Bundan başka bazı yazarların Anadolu Aleviliği ile ilgili olarak: ‘İslamlığı benimseyen Türkler özellikle, Mani, Zerdüşt ve biraz da Budistliği, Şamanistliği atamazlar. Anadolu’ya geldiklerinde ise Anadolu kültürleriyle kaynaşım gösterirler. Dolayısıyla Anadolu Aleviliği de böyle bir mozaik yapı kazanır.’ (Gülağ Öz, Aleviliğin Tarihi Kökleri ve Anadolu Erenleri, 1996) şeklindeki değerlendirmeleri de gerçeği ifade etmemektedir. Günümüzde Aleviliği farklı yorumlayarak İslamiyet’ten ayrı düşünen, bazen bir mezhep, bazen de ayrı bir din gibi görmek isteyenlere en fazla tepki yine Alevi önderlerinden gelmektedir.
Cennetteki ırmak “Kevser” Alevi-Bektaşilerce ayn-i cemde içilen şerbet için kullanılır. Deyişlerde suyun kaynağı, tarikatın kurucusu, tarikat ulularının en ulusu anlamında “pınar, serçeşme” gibi kelimeler de Hacı Bektaş Veli için söylenir.
Pir Sultan şiirlerinde don değiştirme (başka canlıya geçme)
Allah’tan gelip Allah’a dönme bilincini işleyen ve “devriye” adı verilen şiirlerde insan çoğu zaman doğumdan önceki ve ölümden sonraki evreleriyle (yaratılış ve yaratıcıda yok oluş süreçleriyle) ele alınır. Ruhun cisimler, bitkiler ve hayvanları dolaştıktan, böylece belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra insan bedeninde yer bulabildiği, Tanrı’ya yakınlığına göre bir makam sahibi olduğu ve en son noktada fenafillah noktasına ulaştığı anlatılır.
Pir Sultan için Yezit’ten kurtuluşun bir tek yolu vardır. O da eli Zülfikarlı Ali’nin kendisine inananlarla birlikte savaşmasıdır. Pir Sultan “Şah”ın gelip Yezitleri ortadan kaldıracağı umudunu asla yitirmemiştir.
Reklam
Pir Sultan Abdal’ın deyişlerinde adı çok sık geçen kutlu şahıslar, Alevi-Bektaşi tarikat geleneği içerisindeki mertebe sıralamasına göre önem kazanırlar. Bu geleneğe göre evreni bir kutbun ve ona bağlı iki kişinin -ki bunlar üçleri meydana getirir- bunlardan sonra gelen Yedilerin, Kırkların ve en sonra gelen Üç Yüzlerin yönettiğine inanılır. Zikredilenler tasavvuftaki şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarından mertebelerine göre geçiş yapmışlardır.
Atalar Kültü
“Bunlardan insanların ‘ruh’ kavramını algılayışı ile bağlantılı olan, bütün ilkel dinlerde önemli yer tutan ‘atalar kültü’ Türklerin en eski inançlarından biridir. Bu inanca göre atalar öldükten sonra ailesine yardım edebilir veya kötülük yapabilirler. Ataları unutmamak ve onlardan saygıyı eksik etmemek, onların gazabından korkmak gerekir. Daha çok ölmüş atalar için kurban sunma şeklinde bilinen bu inancın günlük yaşama yansımış birçok ayrıntısı vardır. Çünkü ölümünden önce güç, yetenek ve mevki bakımından önemli olan kişi, öldükten sonra da her türlü saygıyı hak eder. Dinî kuralların, törelerin, gelenek ve göreneklerin yaşayanlarca korunup korunmaması, ataların iyiliğine veya gazabına neden olabilir. ‘Ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesi anlamına gelen tenasüh inancının Türkler tarafından kabul edilmesinde önemli rolü bulunan’ atalarla ilgili bu düşünuş, İslamiyet’le birlikte biraz değişmiş olsa da ortadan kalkmamış, ölmuş olan kutlu şahısların mezarlarının ziyaret edilerek onlardan yardım istenmesi şeklinde devam etmiştir. Özellikle Alevi-Bektaşi kültüründe hem yaşamakta olan hem de ölmuş olan ulu kişilerin insanlar üzerinde pozitif yahut negatif bir etkisi olduğu inancı çok güçlüdür. Bu nedenle onların öfkesine maruz kalmamaya dikkat edilir ve onlardan daima yardım dilenir.”
Başta Çin, Hint ve İran olmak üzere çok farklı kültürlerle temasları sonucu değişik dinlerin etkisi altında kalan Türkler, genelde Animizm’le temellenmiş olan Şamanist inançlara sahip olmuşlardır. “Yüzyıllarca Türk boyları arasında tutunan, her şeyin maddi ve ruhi olmak üzere iki varlıkla temsil edilmekte olduğunu açıklayan, Animizm ve Natürizm’in esaslarına dayanarak gelişmiş bir din olmaktan ziyade bir mezhep manzarası göstermiş olan Şamanizm’de karşılıklı çarpışan, birbirine zıt iki kuvvet veya Tanrı görülür.”
“Şah” kavramı gibi “Mehdi” kavramı da adeta beden değiştirebilen bir ruhtur ve geçişken bir özellik taşır. Bu nedenle Pir Sultan deyişlerinde yalnızca şaha değil aynı biçimde Mehdi’ye de umut bağlanır. Pir Sultan deyişlerinde açık bir şekilde fark edilen var olan ve ideal olan bu iki dünyanın nitelikleri, onların temsilcileri konumunda olan şahıslarla anlatılır. Bir tarafın lideri şah veya Mehdi iken, diğer tarafın lideri Yezit’tir. Tıpkı şah ve Mehdi’de olduğu gibi Yezit’le kastedilen de bir kişiden çok bir roldür ki Yezit’e kötü rol biçilmiştir. Fakat burada bile ikisi arasında önemli bir ayırım yapılmıştır. Şah veya Mehdi don değiştirme kerameti ile farklı kişiler veya varlıklar ortaya çıkabiliyorken, Yezit’in böyle bir kerameti yoktur. Yezitler her dönemde vardır ve onlara gücü yetecek bir şah ya da Mehdi de Tanrı tarafından her zaman gönderilir. Pir Sultan’ın birbirine zıt bu iki şahıs kadrosuna karşı duruşu, Hz. Ali’ye uyanlara sevgi ve dostluk gösterme anlamına gelen “teberra” ve Hz. Ali’ye uymayanlara düşmanlık besleme anlamlarına gelen “tevella” kelimeleri ile izah edilir. Aynca Hakk’ın yanında duran her kisi Muhammed-Ali ayrılmazlığı anlayışına göre hareket eder
“Geleneğin kolektif üretimiyle biçimlenen Pir Sultan şiirlerinde anlatıcı, içinden seslendiği söylem ve neyi dile getirmek istediği belirgin biçimde öne çıkmaktadır. Bu şiirlerin temelini, düzen karşısında konumlandırılan karakterler, çatışma ve buna karşı bir dayanışma yani direnç çağrısı oluşturmaktadır. Şiirlerde süre gelen ve dillendirilen çatışma, gerilimi de dorukta tutmakta ve bu da şiirlerin tonunda belirleyici bir unsur olagelmektedir. Şairin seçtiği sözcüklerin ve imgelerin de tansiyonu güçlendirmek ve Alevi duyarlığını arttırmak üzere vurgulandığı görülmektedir.”
Resim