Ölüler sır saklar mı? Saklar elbet, hem de bal gibi saklar.
Çok fazla değil 1900'lü yılların ortasına gidelim. O zamanlar bırakın farklı gruptan insan kanını, hayvan kanı ile insan kanı arasındaki fark bile çözülemiyor, DNA'nın ne olduğu dahi bulunamamış, zehirle ölen bir kişinin nasıl öldüğü tespit edilemiyor durumdaydı. Bu sebepler dolayısıyla da ölüler sır saklıyorlardı. Aslında saklamıyorlardı da, yaşayan insanlar onların dilini henüz çözememişlerdi.
Bu bilgileri nerden biliyorsun derseniz; cevabım ve kaynağım elbet bu kitap olacak. Kitapta adli bilimler tarihi, yaşanmış olaylardan örneklerle, gerçek cinayet olaylarıyla anlatılmış. Doğrusu bu gelişim sürecini okurken insan yaşadığı dönem için şükretmiyor değil. Suçun aydınlatılmasında ve adaletin sağlanmasında birçok yardımcı unsur günümüzde mevcut: Parmak izi, DNA, kan analizi, kameralar, balistik incelemeler ve bu konuda uzmanlaşmış ekipler... Buna rağmen aydınlatılamayan birçok faili meçhul olay, adaletin sağlanamadığı durumlar, iftiraya kurban giden masum insanlar...
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, çözemeyeceği nadir şeylerden biri: İnsan kalbinin şeytani tarafı... Teknoloji geliştikçe, onları alt edecek kötülük sistemlerini de beraberinde yaratıyor insanoğlu. "Adlî bilimler tarihini incelerken insan doğasının karanlık yüzüyle karşılaşmamız kaçınılmazdı. Zalimane suçlara bakıp inanamayarak kendi kendimize "Bir insan nasıl böyle bir şey yapabilir?" deriz" (Sayfa 237)
Ölüler Sır Saklamaz; hem cinayet ve adli bilimler tarihini öğrenmek, hem de insanoğlunun kötülük buhranını iyice fark etmek için ideal bir seçim...