kurguyla amaçlanan şey, çekimlerin mantıklı sıraya göre dizmek değildir. Kurgu, eldeki çekimler arasında seçim yapmak, bunları çevirim oyunluğundaki (senaryosuna) sıralarına göre dizmek, bu çekimlerin uzunluklarını büyük bir titizlikle saptamak, çekimlerin içerik yönünden ilişkilerini göz önüne almak, bunları belirli bir anlatıma göre düzenlemektir.
Kurgu yardımıyla filme özgü uzam ve zamanı yaratmak, filmsel
gerçeği ve evreni kurmak, filme belli bir anlatım kazandırmak, filme akıcılık vermek ancak böyle sağlanabilir. Buna göre kurgu, çok yönlü ve çok karmaşık bir işlemdir. Kurguya gelinceye kadarki bütün çapraşık sinema çalışmaları da bir bakıma sinemacıya bir ham özdek (madde) hazırlamak anlamına gelir, işin asıl önemli bölümü kurguyla başlar. Bunun nedeni şudur: Sinemacı daha filmini çevirmeden önce yapıtını kafasında bir bütün olarak tasarlamıştır; çevirim oyunluğu bu tasarının kâğıt üstüne dökülmüş biçimidir.
Ne var ki filmin çevrilmesi bu tasarıya, bu çevirim oyunluğuna
ne denli uygun gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, yine de
sinemacının kafasında canlandırdığından değişik bir sonuç verir.
Asıl filmi, bu çekimleri düzenleyerek yeniden kurmak gerekir.
Bu da, görüntüleri taşıyan bu çekimleri, görüntüler arasındaki
ilişkiye göre düzenlemekle olur. Bir film her şeyden önce,
çekimler arasındaki bir ilişkiye dayanır.
Görüntünün büyük kütlesini güçlü çizgiler üzerine yığmak, en önemli bölümlerini güçlü noktalar üzerine toplamak yerinde olur.
Ufuk çizgisini çerçevenin tam ortasına düşmesinden kaçınmalıdır.
Omuz çekiminde gözler üst yatay güçlü çizgide ve genellikle
güçlü noktaya yakın olmalıdır.
Bir film kuşkusuz bir tablo değildir.
Kurallar ancak hareketsizlikte eksiksiz uygulanabilir. Film görüntüleri hemen her vakit devinimli olduğundan bu kurallar da geçerliliklerini çok kez yitirir.
Ama görüntülerinin güzelliğiyle dikkati çeken birçok filmde ve çerçevelemedeki ustalığıyla ün salan sinemacılarda bu kurallara uyar.
Çerçevelemede, özel bir etki sağlamak dışında, tam bir simetri göze hiç de iyi gelmez, sinemacı simetriden elden geldiğince kaçınır.'altın dikdörtgen’ bu konuda güvenilir bir dayanaktır;
çünkü Mısır piramitlerinden Yunanistan’daki Parthenon’a,
oradan yenidendoguş (rönesans) ressamlarına, oradan Picasso’ya
dek uzanan örnekleri vardır. (yaklaşık 1,618)
Öte yandan altın oran, Fibonacci dizileri ya da sayılarıyla da
ilintilidir.
Leonardo da Vinci’nin insan vücudu ve başı üzerinde altın oran araştırmalarını yansıtan çalışmaları vardır. (Vitrivus Adamı)
Altın sayıya göre parçalara bölünen çerçevede güçlü
yatay ve düşey çizgilerin kesişme noktaları güçlü noktaları verir.
Güzel sanatlarda ‘altın sayı’ yardımıyla ‘altın oran’ı, ‘altın dikdörtgen’i oluşturan 1:1,618 oranına da çok yakındı (nitekim şimdi 35 mm.lik filme dayanan en kullanışlı geniş görüntülük işleminde 1:1,66 oranı kullanılmaktadır.
Sinema hem resme hem sese dayanan bir görsel-işitsel
imler (işaretler) dizgesidir,
Sinema bir iletişim, bildirişim aracıdır,
Sinema bir anlatım aracıdır: düşünceleri, duyguları, olguları aktarabilir; gerçek ya da kurmaca bir evreni yaratabilir,
Sinema bir dildir: Bu dilin kendine özgü kuralları, özellikleri vardır. Ama aynı zaman; da ses öğesini de taşıdığından konuşma dili, müzik, doğal seslerle de desteklenen ve çeşitlenen bir dildir.
Sinema, sanatların birleşimi, ‘tüm sanat’tır: Sinema, sanatların en gencidir. Bütün öbür geleneksel sanat kollarından sonra çıkmış, bunlardan da yararlanmıştır. Bu özelliğiyle ‘yedinci sanat’ adını alan sinema, aynı zamanda, sanatların bir birleşimidir de.
Sinema bir araştırma aracıdır,
Sinema bir eğitim-öğretim aracıdır,
Sinema bir propaganda aracıdır,
Sinema bir eğlence aracıdır,
Bir Lumiere operatörü yabancı bir şehre gittiği vakit,
aygıtını en kalabalık caddeye, en işlek alana yerleştiriyor, film
çekiyor, bunun gösterileceği yeri, saati açıklıyordu. Kendilerini
beyazperdede görmek umuduyla birçok kimse bu filmlerin gösterildiği salonu dolduruyordu. Bazen de sırf müşteri çekmek için, kameranın bomboş çalıştırıldığı da oluyordu. Bunlar mesleğin küçük düzenleriydi. Daha sonra bu filmler çoğaltılmak ve dağıtmak üzere Lumiere fabrikalarına gönderiliyordu