"Anayasa akımı Osmanlı egemenliğinin düşünülebilecek üç desteği arasındaki ilişkiler yüzünden , ta baştan beklenmedik güçlüklerle karşılaşmıştır. Bu üç destek , İslamlık desteği, Türklük desteği, Batı devletleri desteğidir. Anayasacı düşün , İslamcılık, Ulusçuluk ve Batıcılık Görüşlerinin karması olarak başlamıştır. Bu üç desteğin temsil ettiği ölçeklerden herhangi biri açısından anayasa sorunlarını çözümlemek, "gölge egemenlik" i tutan direkleri yıkmak , Osmanlı İmparatorluğu'na ve Osmanlılık doktrinine son vermek demekti. Abdülhamit'in seçeneği bunu önleme çözümü olduğundan , Osmanlı devletinin ömrüne yarım yüzyıla yakın bir süre daha kattığı için bu sonucun kaçınılmaz olduğunu görmeye kimse cesaret edememiştir. En tutarlı biçimde bunu ilk kavrayan kişi ATATÜRK olmuştur.
"Batılılıaşmak, sadece o uygarlıktan şu ya da bu maddi başarıyı alıp getirmek değildir, Batı uygarlığının özü olan yanlar benimsendikçe bunlar bir süre yüzeyde kalır, ama topluma etkili olamazlar. Ona özgü olan yanlar, işinin din ya da devlet baskısından özgürleşmesi, bireyin değerlenmesi , insanın doğal haklarının üstünlüğü, akıl karşısında inanç ya da geleneğin boyun eğmesi, cehalete karşı müspet bilimlerin zaferi: İşte Batı uygarlığını ayıran yanlar bunlardır. Batı'yı Doğu'ya üstün yapan onun hümanizmidir. "
"Hükümetin , kanunların, hükümet eylemlerinin soyut hakka, ya da doğruya uygunluğunu hangi ölçü belirleyecektir? Kanunlar yere ve zaman göre değişir; fakat bu değişimlerin altında bir düzen , bir ilke, aşkın bir gücün eseri olan bir ilke olması gerekir. Doğru ve adil olanın kaynağı mutlak olan kişilerin iradeleri olamaz; ancak bütün varlıkta yatan bir ilke olabilir. Kanunlar, insan tabiatından doğan zorunlu ilişkilerdir ama , bunlar soyut iyiye , doğru uyuşuna göre olan zarurri ilişkilerdir. Kanun yapanın ödevi, bu ilişkileri soyut hakka göre ortaya çıkarmaktır."
Değişme, bir toplumun hayatında önemli yeri olan
sınıfların ve genel olarak halk yığınlarının değişikliği
istemesi, itmesi ve yürütmesi işi haline gelmedikçe o değişme toplumu daha iyiye değil, belki daha kötüye götürür. Değişmeyi zoraki, israfil ve sathi bir şekle sokar. Türk tarihinde modern reform fikrinin doğuşu zamanından itibaren Türkiye'de durum böyle olmuştur.
Bu durum, gelişme ve kalkınma meselelerini çok nazik bir i haline sokar. Türkiye'nin kalkınma davası
nın çözümlenmesinin, gelişmesi başka tipten olmuş
olan bugünün ilerlemi Batı memleketlerinin ölçü ve
usullerini kopya etmekle mümkün olamayışının sebebi de budur.
gericilik, emperyalizm ve ekonomik yoksullaşma)
Türk toplumsal değişimini ve evrimini daima
baltalamış, onun ileriye doğru gelişme olmak
yerine bir çökme ve devamlı gerileme olmasına
sebep olmuştur.
Türkiye'de bulunmayan, yeni bir aydın tipi yetişmişti. Bunlardan biri olan Namık Kemal, Tanzimat'ın Batılılık namı altında içine düştüğü
tuzağı apaçık görüyordu. Beş altı yıldan beri durmadan bunu anlatmaya çalışıyor, bu hale bir son vermek
için gereken reformların nelerden ibaret olduğunu savunuyordu. Onun, köylünün durumu, devletin idaresi, mali şartlar, dış siyaset hakkındaki gözlemleri bugün için bile değeri olan fikirlerle doludur. Onun bu
çok önemli fikirlerini ciddiyetle ele almak, hatta yapılması gereken reformlar üzerinde daha temelli araştırmalara onu sevketmek yerine devlet adamlarının
yaptığı şey, yurdunu sevdiği ve doğruyu söylediği için
onu hapse atmak oldu. Onlar yabancı diplomatlara kulaklarını çevirmeyi tercih ediyorlardı