Nuray Yıldız sözleri ve alıntılarını, Nuray Yıldız kitap alıntılarını, Nuray Yıldız en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu derilerin en değerlisi dana derisi olup, en ince ve beğenilen vellum pergament ondan yapılıyordu. Bu en iyi kaliteye "pergamene virginea" veya "pergamena vitulina" da deniyordu. Geç devirde, Mısır'da Incil yazmaları için antilop ve ceylan derilerinden yararlanılmıştır. Mısır dışında ve belki ondan önce, III. yüzyıla tarihlenen bir Thukydides fragmanı için de ceylan derileri tercih edilmişti.
Kilin üzerine yazmak zor bir işlem olduğu için, herkes yazı yazamıyordu. Bu nedenle kâtipler, saraylarda, tapınaklarda ve tüccarların yanında özel bir yere sahip idiler. Yani kâtiplik, en yüksek ve devlet yönetiminin temel mesleği idi.
İmparatorluk döneminin son zamanlarında, veya M.S. III yüzyıldan itibaren kitap ticaretinde bu modanın ortaya çıktığını görüyoruz. Cahil kitap meraklıları (bibliyofiller) bu modaya kapılmışlardı. Cahil kişiler zaman zaman kitapların çekiciliğine kapılarak, kitap toplama merakına kapıldılar. Bunlar genellikle zengin, gösteriş meraklısı kişilerdi ve bu modaya uyarak, evlerini dekore etmek istiyorlardı. Onlar için kitabın içeriğinin önemi yoktu. Ausonius, Philomasus adlı kişinin kütüphanesini, ilgisi olmayan ve hiç okumadığı kitaplarla doldurduğundan söz eder.
Mezepotamya'da kil tablet yazı malzemesi olarak kullanılırken, ağaç ve tahta tablet lüks malzeme idi. Ayrıca yörede kullanılan ve kil üzerinde gelişme ortamı bulan çivi yazısı, tahta üzerine yazmak için uygun değildi.
Mezopotamya'nın bütününde, çivi yazısı özellikle kil tabletler üzerine yazıldı. Mezopotamya'nın coğrafyasına bağlı olarak nehir alüvyonlarından elde edilen bu toprak, ona rekabet edecek başka malzemenin bulunmaması nedeniyle, Mezopotamya'nın yazı malzemesi ve kitabı haline geldi. Kilden başka tahta, fildişi, deri, balmumu gibi diğer malzemeler de daha az sayıda olmakla beraber kullanılmış olabilir. Ancak kilden daha az dayanıklı olanlar, günümüze ulaşamamıştır.
Papyrusa gelince, bu bir mevsim bitkisidir, su birikintileri içinden toplandıktan sonra, sapını keserler, saptan aşağı kalan ve bir dirsek uzunluğunda olan yeri yenilir, ya da satılır, sapı başka işlerde kullanılır.
Kullandığımız kâğıdın icadı ise Çinliler'in Han sülâlesi imparatoru Wu Di'nin sarayında bir sanatkâr olan Ts'ay Lun tarafından, M.S. 105 yılında gerçekleştirilmiştir. Ts'ay Lun, pahalı olan ipeğin yerine, suda ıslatılarak yumuşatılan keten paçavraları ile dut ağacı kabuğunu karıştırarak işe koyuldu. Sonuçta temizlenip, beyazlaştırılarak ve buğday unu ile karıştırılarak tezgâha gerilir. 751 yılında Müslümanlar ile Çin arasında meydana gelen Talas savaşında 20,000 Çinli esir alınmış ve onlar aracılığıyla kâğıt yapımı Müslümanlarca öğrenilmiştir. Semerkand kağıdı, Önasya'ya ihraç edilirken, Müslüman Araplar da kâğıt üretimine geçtiler. Bağdat, Şam, Hama, Trablus ve Kahire kâğıt üreten merkezler oldular. Müslümanlar XII. yüzyılda, İspanya ve Sicilya'ya, XIII. yüzyılda ise Hindistan'a kâğıdın yapımını ilettiler. 1492 yılından sonra İspanya'daki kâğıt üretimi, Müslümanlardan, Hıristiyanların eline geçti ve Avrupa'da yaygınlaştı.
Sümer yazısı ekonomik ve yönetimsel ihtiyaçlardan doğmuş iken; Mısır'da yazı, anıtsal bir sanat unsuru olarak gelişmiştir. Kabartmaların üzerinde tasvir edilen figürlerin yanlarına adları ve unvanları yazılmış ve figürlere bağlı olarak yazı da kutsal ve majik bir anlam kazanmıştır. Böylece, Mısır yazısı yararcı amaçlar güderek dinsel niteliği ile birlikte yayılmıştır.
Bir tarife göre de, bir haftalık buzağının derisi yıkandıktan sonra, bir gün süre ile temiz suda bırakılıyordu. Sonra içinde %30 taze sönmüş kireç bulunan, hamur kıvamındaki maddeye batırılıyordu. 18-20° de ve sekiz gün süre ile kireç banyosunda kalıyordu (8-16 gün olabilir). Tezgâh üzerinde kılları kazındıktan sonra yıkanıyor ve gerilerek kurutuluyordu. Yıkayıp kurutma işlemi, deri yüzeyi çok düzgün oluncaya kadar sürüyordu. Özel bıçakla tekrar traşlanan deri oğulur ve pudralı sünger taşı ile düzleştirilirdi. Tekrar kuruduktan sonra, istenen boyutta parçalara kesiliyordu.
Halka duyurulmak istenen duyuruların yazıldığı beyazlatılmış tahta levhalar, zamanla kitap şeklini alacak şekilde bir araya getirilerek, daha sonra görüleceği gibi, codex veya caudex adını aldı.
Papyrusdan yapılan kâğıdı zararlılardan koruma için en basit teknik, onu sedir yağına (cedrium) batırmaktı (Martialis, Epigr., III, II). Bunun sonucunda papyrus kâğıdı açık sarı bir renk alıyordu. Böylece nem ve böceklere karşı korunmuş oluyordu.
Papyrus, yaklaşık bin yıl süreyle Önasya ülkeleri ile eski Batı'da kültürel hayata hakim olan bir yazı taşıyıcısıdır. Tüm Eskiçağ boyunca Akdeniz çevresinde ortaya çıkan uygarlıkların düşünsel ve kültürel ürünleri papyrus sayesinde günümüze gelebilmiştir.