“özne bireyin” de öne çıkması gerekirken geriye itildiğini, giderek öldürüldüğünü, bu çelişkinin doğurgusu olarak yeni ilişkiler ağında insan tekinin bir terkedilmişlik duygusuna kapıldığını anlatmaya çalışıyor (ya da ben öyle anlıyorum). Hidâyet’in sözkonusu duyguyu Batılı aydınlardan daha ağır biçimde yaşadığını öne sürüyor.
1903’te İran’da doğmuş Sâdık Hidâyet. 1951’de Paris’te intihar etmesiyle son bulmuş yaşamı.
Sâdık Hidâyet, yaşamının hiçbir yönüyle uyum sağlayamamış bir kişi aslında, uyumsuz bir özne. Kafka, Dostoyevski, Nerval gibi bir modern çağ kahramanı.
Kendi kültürel kimliğine sahip toplumlar kendi esrar dünyasını kurmuş olanlardır. Başka bir deyişle, dünyayı kendilerince yorumlayıp anlamlandırmış toplumlardır.
çağına katılabilir pes edip. bir denese başarabilir de, yaşadığı çağın koşulları insanın kendinden kaçması için o kadar çok kolaylıklar sağlamıştır ki! başat ideoloji insanın kendine uzaklığı üstüne kurulmuştur zaten.