Pierre Vidal-Naquet

Pierre Vidal-NaquetHomeros'un Dünyası yazarı
Yazar
8.7/10
8 Kişi
37
Okunma
4
Beğeni
1.265
Görüntülenme
"Homeros dinleyicilerini cezbetmeye çalışır. Bunu da, tanrılar söz konusu olduğunda mizaha başvurarak yapar bazen, zira dinleyicilerin ona asıl kimliğiyle yani bir anlatıcı olarak yaklaştıklarının farkındadır. Homeros'un kendi dinini bilmek olanaksızdır. Nasıl ki Roland Destanı'nı söyleyen şair, insanların dünyasını Muhammed'in ve Apollon'un (!) müritleri ile "gerçek" dine inananlar olarak ikiye ayıran sıkı bir Hıristiyan ise, Homeros bunun tam tersine hiçbir dini ortodoks ilkeye bağlı değildir; tanrılarla alay edebilir ve aslına bakılırsa, bundan kendini alamaz. "
"Yanaklarını islatıyordu kirpiklerinden sızan yaşlar. Kentinin önünde halk için can vermistir kocası (...) Bir kadın, kocasının üstüne yıkılmış, nasıl ağlar, İşte böyle ağlıyordu tanrısal Odysseus da." [Odys, VIII, 523 vd.) "Gerçekten de olağanüstü bir sahne, Homeros şiirinin zirveye çıktığı anlardan biridir bu, zira “metanetin kahramanı" Odysseus zımnen Andromakhe’yle kıyaslanır." -Zımnen: üstü örtülü olarak-
Sayfa 81 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bulmacayı çözen ve adalet dağıtan kral kişiliğine yerleşmiş, Tanrıların ona esin verdiğine inanmış, kendini İyi Talih Tykhe'nin oğlu olarak ilan eden Oidipus ancak olduğunu sandığı kişinin tam tersi olduğunu keşfedince manasını bulacağı bilmecenin ta kendisi olduğunu nereden anlasın?: Tyche'nin oğlu değil kurbanı, adalet dağıtan değil suçlu, kentinin kurtarıcı kralı değil, kentin ölümüne neden olmasına ramak kalan iğrenç kirlenme olduğunun ayırdına varacağını nereden bilsin? Ve de felaketini kendi elleriyle hazırlamış olduğunu, bunun sorumlusunun kendisi olduğunu kabul ettiği anda, Tanrı'yı, her şeyi önceden tasarlamakla ve yapmakla, kendisini iyice yok etmek için, dramın başından sonuna dek onunla oynamaktan zevk almakla suçlayabilecektir.* *Lesky'nin kaydettiği gibi, "özgürlük ve dürtü, ustaca hazırlanmış bir trajik yolda birleştirilmiştir." Çünkü Aiskhylos'un tragedyasının en önemli çizgilerinden biri tamı tamına "Tanrıların dayattığı zorunluluk ile harekete geçme konusundaki kişisel kararın sıkı bir birlik içine girmesidir."
elli oda ne ki. bizimkinde bin yüz elli tane var
Troya'nın bir diğer ayırt edici özelliği, ihtiyar Priamos'un sarayıdır. Homeros Hektor'u saraya girerken şöyle anlatıyor: Vardı Priamos'un muhteşem sarayına, Tam elli tane oda vardı orda
(...) elimizdeki en eski yazmalar çok daha sonraya,10. yüzyıla aittir. Bizans yani Doğu Roma İmparatorluğu'nun atölyelerinden çıkmışlardı. Persler, Araplar ve Türkler tarafından yavaş yavaş yıpratılan Doğu Roma, her şeye rağmen başkenti Konstantinopolis'in Türk sultanı II. Mehmed'in eline geçtiği 1453'e kadar varlığını sürdürdü. Bu arada II. Mehmed de büyük bir Homeros hayranıydı, fakat kendini Akhalardan ziyade Troyalılarla özdeşleştiriyordu.
iş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
İlyada bir başlangıç kitabıysa, Odysseia ile birlikte edebiyat başlamıştır, zira edebiyat Yunancada mimesis denilen şeyi, taklidi gerektirir. Yani Simone Weil Odysseia'nın İlyada'nın bir taklidi olduğunu yazarken sonuna kadar haklıydı.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
... "klasik" denilen çağda insanlar iki kategoriye ayrılıyordu Hellenler denilen Yunanlar -ki Yunanlar kendilerine hâlâ bu adı verirler- ve barbarlar. "Barbar" sözcüğü elbette kötü bir yan anlama sahip olabilir, fakat ilk anlamı itibariyle sadece Yunan dilini konuşmayan, konuştuğu dil bir tür geveleme izlenimi yaratan kişileri ifade eder. Bir "ırk" karşıtlığı söz konusu değildir. Pek çok Yunan bunu ifade edecek şeyler yazmıştır: Paideia'yla yani eğitimle Yunan olunur, doğuştan değil.
Sayfa 35 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Agamemnon Khryseis'in, hizmetçisi ve metresi olarak ömrünün sonuna kadar sarayında kalmasını arzu eder. Onu babasına iade etmek zorunda kalınca "güzel yanaklı" Briseis'i Akhilleus'tan çekip alır, ama IX. bölümde söylediği gibi "kadınlar ile erkekler arasındaki birleşme" [IX, 134] yaşanmamıştır aralarında. Kölelerin çoğu Khryseis ve Briseis de savaş ganimetidir. Tekrar edelim: Akhalar cenahında meşru eş olan tek bir kadın yoktur. Bir gün Homeros metinlerinde demografi incelemesi yapmak isteyen genç bir akademisyen beni ziyaret etmişti. Ona Homeros'un on yıllık kuşatma boyunca Akhalar tarafında tek bir doğumdan bile söz etmediğini belirtmek zorunda kalmıştım. Başka epik şairler, özellikle de tragedya şairleri bu açığı dolduracaklardı.
(insan hayret ediyor, bu kadar detaylı bir kurguya nasıl ulaşılır)
Daha geriye gidersek, fırtınadan sonra Odysseus, Lotopha goi'un yani Lotos yiyenlerin yurduna varır. Yiyenlere belleklerini ve eve dönme arzularını yitirten bir meyvedir lotos. Bellek insanın özüdür, Odysseus lotos yemez. Tepegöz Polyphemos bir insan yiyendir. Odysseus'un pek çok arkadaşını çiğ çiğ yer ama sarhoşluğa yenik düşer. Elbette tek gözlü bir canavardır, fakat asıl önemlisi tepegözler ne tarımı ne de toplum halinde yaşamı bilirler. Hayvancı göçebeler, çobanlardır. ... Odysseus'un karşılaştıkları arasında, siyah bir koyun kurban ederek ulaşabildiği ölüler de vardır. Ölüler ekmek yemez ama kan içerler. Odysseus ölüler ülkesinde kendisine gelecekteki yolculuklarıyla ilgili bilgi verecek Teiresias'la karşılaşır. Orada ayrıca annesinin, silah arkadaşlarının ve bazı ünlü kadınların ele avuca gelmez gölgeleri çıkar karşısına. Odysseus'un yolculukları sırasında hayattan, sonuç olarak da insanlıktan en uzağa gittiği an bu andır kuşkusuz.
büyüleyici değil de nedir Yunan EdebiyatıKitabı okudu
Elizabeth dönemi romaneski, Fransız romanı ve İspanyol picaro'su üzerinden Odysseia'nın izini bütün bir ortaçap ve Rönesans dönemi boyunca izleyebiliriz. Çok eski bir devirde Odysseia'nın ironiyi iyi bilen anlatıcısı yaşamamış olsaydı, Cervantes'in Don Quijote'si düşünülemezdi bile. İşte bu yüzden, bütün kitapseverler bir noktada Homeros okumasına dalarlar.
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
M.Ö. 5. yüzyılda, yani Atina Akropolisi'ndeki anıtlarla simgelenen ve "klasik" denilen çağda insanlar iki kategoriye ayrılıyordu: Hellenler denilen Yunanlar -ki Yunanlar kendilerine hala bu adı verirler- ve barbarlar. "Barbar" sözcüğü elbette kötü bir yan anlama sahip olabilir, fakat ilk anlamı itibariyle sadece Yunan dilini konuşmayan, konuştuğu dil bir tür geveleme izlenimi yaratan kişileri ifade eder. Bir "ırk" karşıtlığı söz konusu değildir. Pek çok Yunan bunu ifade edecek şeyler yazmıştır: Paideai'yla yani eğitimle Yunan olunur, doğuştan değil. Kişi kendini Yunan yaparak Yunan olur.
Tarih sadece insan ruhunun fetihlerinden oluşmaz, amaçsızca yerinde saymalarından, girdiği ve girmeyi sürdürdüğü çıkmazlardan da meydana gelir.
‘’Dionysos, kendine hakim olmayı, ılımlılığı, kendi sınırlarının bilincinde olmayı değil ilahi bir çılgınlık, esrik bir ruh istilası arayışını, başka bir yerde tamamlanma hasretini, düzeni ve istikrarı değil bir tür büyünün kerametlerini, farklı ufuklara kaçışı temsil eder.’’
Sayfa 226 - Kabalcı YayıneviKitabı okudu
Resim