Primo Levi, 31 Temmuz 1919 yılında laik ve liberal bir ailenin çocuğu olarak Torino'da dünyaya geldi. Torino Üniversitesi'nde kimya eğitimi gördü. 1943'te anti-faşist bir partizan gruba katıldı. Henüz 24 yaşındayken (1944) Kuzey İtalya'da faşist rejime karşı direnişe geçmesi yüzünden arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı ve bir milyondan fazla insanın katledildiği, Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük zorunlu çalışma ve imha kampı olarak bilinen Auschwitz toplama kampı'na gönderildi.[1] Hayatının önemli bir kısmını bu kampta zorluklar içerisinde geçirdi. Savaşın ardından, kamp ve kamptan dönüş sırasında tanıştığı insanlar ile birlikte evine dönmek için yola çıktı. Primo Levi, yaşadığı olaylar karşısında bir neden arayışına girdi. Torino'daki evine dönüşü sırasında tanıklık ettiği olayları sık sık anımsayıp insan hayatı üzerine düşünmeye başladı. Eğer tüm bunlar yaşandıysa bir yaratıcı olamaz diyen Levi, Tanrıya karşı olan inancını kaybetti. Toplama kampında yaşadıkları ve insanların olanlar karşısında duyarsız kaldığını görmesi onu yazmaya itti. 1947 yılında ilk kitabı olan Bunlar Da Mı İnsan'ı yazmaya başladı. 1961 yılında yazmaya başladığı La tregua (Ateşkes) adlı kitabı 1997 yılında sinemaya uyarlandı. Kaleme aldığı kitapları nesnellikle yazmaya çalışan Levi, aynı zamanda 1977’ye kadar kimyager olarak çalıştı, 11 Nisan 1987'de altmış sekiz yaşında evinin merdiven boşluğuna kendini bırakarak intihar etti.
Eserleri
Bunlar da mı İnsan?
Ateşkes
Şimdi Değilse Ne Zaman?
Boğulanlar Kurtulanlar
İnanarak yalan söyleyen daha iyi yalan söyler, rolünü daha iyi oynar, yargıcın, tarihçinin, okurun, eşinin, çocuklarının bu insana inanması daha kolaydır.
Boğulanlar Kurtulanlar ” kitabında kitle katliamlarını tanımlar ve bundan sonra kimsenin böyle bir şeye kalkışamayacağını öngörür:
“Sanki geçmişimiz bize bir tür kâhinlik gücü vermiş gibi, bize sık sık ‘Auschwitz’in geri dönüp dönmeyeceği sorulur: Yani, masum ve korumasız insanlar üzerinde gerçekleştirilmiş, aşağılama öğretisiyle meşrulaştırılmış, hükümet düzeyinde arzulanmış, tek taraflı, sistematik, mekanik kitle katliamlarının olup olmayacağı. (…) Kanımca, bir kitle katliamı özellikle Batı dünyasında, Japonya’da ve Sovyetler Birliği'nde olası değildir: Gerek insanlar gerek hükümetler düzeyinde, İkinci Dünya Savaşı’nın Lagerleri hâlâ pek çok kişinin aklındadır; ayrıca, sözünü ettiğim utançla büyük ölçüde örtüşen bir tür bağışıklık savunması etkisini sürdürmektedir.” der.
Ne hazindir bu muameleye maruz kalanlar bugün dünyanın başka bir yerinde, Filistin’de, misafir olarak gittikleri yerde aynı vahşeti gerçekleştiriyorlar.
Dünya, Nazi kamplarında yaşanan vahşetten çok sonradan haberdar olmuştu. Orada yaşananlara müdahale edebilmek için çok geçti. Lakin bugün yapılan katliam canlı yayında, 8 milyar insanın gözü önünde gerçekleşiyor.
Primo Levi, “bunlar bir kez daha yaşanmaz”derken bugün olanları görseydi ne düşünürdü?
~~~Kitapta anlatılan hiç1olayın kurmaca olmadığını belirtmeyi gereksiz buluyorum.~~~
"Benim şansım, " diyen yazar Primo Levi Bunlar da mı lnsan'ın önsözünde, "Auschwitz'e yalnızca 1944 yılında nakledilmiş olmaktı." der.
Primo Levi, kimya doktoru olan İtalyan Yahudisi. Alman ordularından kaçarak dağlara sığınmış,
Anılarımız unutulmalıdır, acı çeken bir insan yaşadığı acısını unutması gerekiyor, acısını unutmayan insan için yaşam katlanmaz hale gelir.
Lager (Toplama Kampları) yaşamış insanların hikayesini anlatan bu eserde orda yaşanan vahşiliği, zulmü, cesaretsizliği, boyun eğmeyi bundan dolayı kaçamıyorlardı. Türlü türlü işkenceler maruz kalan insan topluma ayak uyduramaz.
""'Gerçek 1öyküyü anlatmayı değil, bu birliklerden birinin katettiği, mantığa uygun ancak hayali yolu yazmak istedim. Belirttiğim yer ve zamanlarda olmasa da, söz ettiğim olayların büyük bölümü gerçekten yaşandı.""" diye de kitabın sonunda belirten
Primo Levi, yirminci yüzyıl vahşetinin en büyük tanıkları arasındaydı.