Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Rıfat N. Bali

Rıfat N. BaliTarz-ı Hayat'tan Life Style'a yazarı
Yazar
Derleyen
Editör
8.8/10
74 Kişi
231
Okunma
19
Beğeni
3.507
Görüntülenme

Rıfat N. Bali Sözleri ve Alıntıları

Rıfat N. Bali sözleri ve alıntılarını, Rıfat N. Bali kitap alıntılarını, Rıfat N. Bali en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Oğlu Emil Haim Franko'nun, Varlık Vergisi'nin babasını nasıl etkilediği konusundaki anıları şöyle: Sıfırı tüketen Gad Franko kendisi gibi ünlü bir avukat olan "Maitre" (Şekip) Adut ile birlikte Aşkale'ye yollanan ilk konvoydaymış. 1942'nin Ekiminde Aşkale'ye giderken sağlıklı olan babam, 1943'ün ilk aylarında oradan hasta vaziyette döndü. Varlık Vergisi döneminde hukuk doktoramı yapıyordum. Bu verginin adalet ve kanunla alakası yoktu; tamamen siyasiydi. O dönemlerde çok tanınmış bir kişi olan babam bir "ortaçağ kanunu" olarak nitelendirdiği Varlık Vergisi hakkında düşüncelerini Saracoglu'na da söylemişti... Zaten kendisiyle ilgili işler o aşamadan sonra daha da kötüye gitti. (120) (120) Nana Tarablus, "Kamondo Han'da Zaman...", Şalom, 11 Ocak 1995.
Savaşa giden bir askeri birliğin yapabileceği en büyük yanlışlardan birisi, güvenmediklerini arkasında bırakmaktır. Cepheye gönderilecek yedek kuvvetler, cephane, erzak, akaryakıt... hepsi geride kalan bizlerin elinden geçiyor, bizlerin denetiminde oluyordu. Gerçekten hainlik yapmak isteyen birileri için, aslında cephe gerisi çok daha elverişli bir yerdi. Ama gelin görün ki, geride işe yaramaz elemanlar bırakıldığı için bu kritik görevleri yerine getirmekte zorlanıyorduk.(110) (110) Türker Alkan, "Sağcılar Vatansever, Solcular Hain midir?", Radikal, 26 Eylül 2009.
Reklam
SAFEHAVEN Projesi, Türkiye'yi de kapsayacaktı. Bu proje kapsamında Türkiye'nin, Nazilerin yağmaladıkları altınları ithal edip etmediği veya bu altınlar ile ticaret yapıp yapmadığı meselesi ile Alman firmalarının Türkiye'deki yatırımlarının ve/veya alacaklarının tasfiyesinden elde edilecek varlıkların Avrupa'nın yeniden imarı için Müttefikler'e transfer edilmesi meseleleri müzakere edilecekti. Türkiye, Alman sermayesinin Türkiye'deki varlıklarının ve alacaklarının tasfiyesi konusunu müzakere etmeye razı idi ancak bu varlıkların önce Türkiye'nin savaş ilan ettiği Almanya'dan talep ettiği savaş tazminatına mahsup edilmeleri, akabinde artan bakiyenin Müttefikler ile paylaşılmasını istemekteydi. Müttefikler; Türkiye'deki Alman varlıklarını 1945 yılında 51 milyon doların üstünde, 1946 yılında ise 71 milyon dolar civarında, Almanya'dan krom cevheri ihracatına karşı gelen yağmalanmış altını da 10 ila 15 milyon dolar olarak takdir etmekteydiler. Buna ilaveten Naziler'in Belçika'dan yağmaladıkları 3,4 milyon dolar değerinde altının izi de Türkiye'de bulunacaktı. (17)
(17) NARA, RG84: Turkey, State Department and Foreign Affairs Records, Records of the Foreign Service Posts of the Department of State, https://www. archives.gov/research/holocaust/finding-aid/civilian/rg-84-turkey.htmlKitabı okudu
Babam Aşkale'den döndükten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Para nedeniyle değil. Çok kırılmıştı. Memleketine çok hizmet ettiğine inanıyordu ve böyle bir şey beklemiyordu. Çok kırıldı. 1954'de ölünceye kadar bu kırgınlığı ve durgunluğu geçmedi. Adalet Bakanı'nın isteği ile İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul Barosu'na 13 Nisan 1943 tarihli bir tezkere göndermiş ve "Avukat Gad Franko'nun ötede beride Varlık Vergisi Kanunu'ndan bahisle gerek bu kanun ve gerekse hükümetin manevi şahsiyeti aleyhinde tecavüzkar sözler sarf ettiği işitildiğinden disiplin bakımından muktezası takdir edilmek üzere diyerek, avukat Gad Franko'ya disiplin cezası verilmesini istemiştir. Avukat Emil Franko, babasının Varlık Vergisi Kanunu için "bu kanun kurun-ı vustai (Ortaçağʻa ait) bir kanundur" dediğini hatırlıyor. Savcılık bununla da kalmıyor ve 14 Mayıs 1943'te başlamak üzere tam 11 tekit yazısı ile soruşturma sonucunun bildirilmesini istiyor. Mekki Hikmet Gelenbeğ başkanlığındaki İstanbul Barosu İdare Meclisi, 944/12 sayı ile "Avukat Gad Franko hakkında disiplin takibatı açılmasına mahal olmadığına 30 Mart 1944 tarihinde ittifakla" karar veriyor. (139) (139) "Varlık Vergisi Kıskacında Bir Avukatlar Ailesi", Baro Gündemi, sayı 6, Aralık 1997, s. 38-40.
Bu konuda benzer bir diğer örnek Başbakan Erdoğan'ın 18 Mart Çanakkale Şehitler Günü vesilesiyle AKP Çanakkale İl Teşkilatı tarafından düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmadır. Erdoğan Çanakkale Savaşı'nda 16, 17, 18 yaşlarında gençlerin ülke için şehit olduklarını belirttikten sonra "niye şehit oldular?" sualini soracak ve bu suale
Azınlıklara üniversitelerde ders bile verdirilmemektedir.(31) Bunun bilinen tek istisnası İstanbul Üniversitesi'nde Türkçe steno dersleri vermesine izin verilen bir Yahudi idi. İzin verilmesinin nedeni de onun, mevcut tek Türkçe steno sistemini yaratan kişi olmasıdır.(32) Subaylar gibi memurların da yabancılarla evlenmesi kanun ile yasaklanmıştır (788 Sayılı 1926 tarihli kanun). Tatbikatta ise azınlık mensuplarıyla evlenmeleri yasaklanmıştır. Nitekim, eşi Fin asıllı olan Basın Bürosu Müdürü'nün bu göreve atanabilmesi için, Finli eşi mühtedi olmasına rağmen Bakanlar Kurulu'ndan özel izin alınması gerekmişti.(33) (31) Bu durum, raporun tanzim edildiği tarihte geçerliydi. Bugün için geçerli değildir. (32) Söz konusu şahıs, L'Etoile du Levant gazetesinin sahibi Avram Benaroya idi. Biyografisi için bkz: Rıfat N. Bali (yayına hazırlayan), Avram Benaroya: Unutulmuş Bir Yahudi Gazeteci Hayatı ve Anıları, 47 Numara, İstanbul, 2009. (33) National Archives (Londra), 3 Haziran 1952 tarihli FO 371/101893/1826/1/52 referanslı belge.
İngiliz Büyükelçiliği'nin 1952 yılı Haziran ayı raporu.Kitabı okudu
Reklam
Feridun Kandemir, Başvekil Şükrü Saracoğlu ile tesadüfen karşılaştığında Saracoğlu'na Aşkale'deki çalışma koşullarının Türkiye'nin çıkarlarına aykırı olduğunu söyledi. Saracoğlu'nun bunun nedenini sorması üzerine de Gad Franko'yu örnek göstererek şöyle konuşacaktı: [Feridun Kandemir]: "Mesela... Bu mahkumların yalnız birini, en yaşlılardan, sizin de öteden beri şahsen pekiyi tanıdığınız, hatta saydığınız hukukçu ve avukat Gad Franko'yu ele alalım. Bu adama 375.000 lira vergi tarh edilmiştir. Bu kadar parayı hele o hengamede -herkesin nakit para bulmak için dört döndüğü günlerde- tedarik edemeyince varını yoğunu teşkil eden bin lira para ile Galata'daki Bahtiyar Hanı'nı vermiş ve "Başka neyim varsa tahkik edin, alın." demiş olduğu halde nakden borçlu kaldığı 365.000 lirayı cebren ödemek üzere kendisi Aşkale'ye sevk edilmiştir. [Şükrü Saracoglu]: Tamam, evet hocamdır. Alim adamdır. İzmir'de gençliğimde kaç defa elini öptüm. Fakat borcunu ödemeli idi. Mademki temarüz etti. Şimdi öder. [Feridun Kandemir]: Hayır, ödeyemez. [Şükrü Saracoğlu]: Mis gibi öder. Ödeyinceye kadar Aşkale'de çalışır. [Feridun Kandemir]: Çalışamaz, çalışsa da ödeyemez. Çünkü... [Şükrü Saracoglu]: Ömrü mü vefa etmez? [Feridun Kandemir]: Yalnız onun değil, en gençleri olan yirmi dört, yirmi beş yaşındakilerin de öyle...
Gad Franko nun ödeyemeyeceği oranda bir vergi tahakkuk ettirilerek Aşkale'ye gönderilmesinde Başvekil Saracoğlu'na itiraz etmesi etkili olmuştu. Ancak bunun yanı sıra başka nedenler de mevcuttu. Gene oğluyla yapılan bir diğer mülakatta bu nedenler şöyle sıralanmakta: Özellikle azınlıklar elinde yoğunlaşmış bulunan ticaret sermayesinin el değiştirme operasyonu olarak yorumlanan bu kanun uygulanmasında tabii ki pek çok kişisel husumetlerin de tatmini için gerekli ortam bulunmuştur. Bu ortamda kahramanımız Gad Franko, kişisel husumetleri celbedecek çok fazla özelliği bünyesinde taşımaktadır. 1) Gad Franko, azınlıktandır. 2) [İzmir Valisi] Rahmi Bey'in 1947 yılında vefatına kadar devam ettiği tanınmış bir avukattır ve çok zengin olduğu düşünülmektedir. Bürosunun bulunduğu Karaköy'deki Bahtiyar Hanı O'na aittir. 3) Türk Medeni Kanunu'nun ilk şerhini yazan hukukçudur. Federal Mahkeme içtihatlarını izlemektedir. Senelerce Hukuki Bilgiler isimli hukuk dergisini çıkarmıştır ki, Cumhuriyet döneminin hukuk dalında ilk özel dergisidir. O, adeta bir hukuk alimidir. 4) İttihatçı Rahmi Bey'le dostluğunu sürdürmektedir. 5) Bütün bu kusurları yetmezmiş gibi, Serkldoryan (Cercle D'Orient) ve Büyük Kulüp gibi salonlarda boy göstermektedir. Bu adamın bunca kusuru varsa başına da bir gelecek var demektedir. (121) (121) "Varlık Vergisi Kıskacında Bir Avukatlar Ailesi", Baro Gündemi, sayı 6, Aralık 1997, s. 38-40.
"Azınlıkları muvazzaf subay yapmazlar" kanaatinin popüler kültüre yansımış bir örneği de Zülfü Livaneli'nin son romanıdır. Livaneli'nin romanında yer alan kahramanlardan biri, babaannesi ölüm döşeğinde iken onun aslında Ermeni olduğunu ve 1915 yılında tehcir sırasında kurtulduğunu ve ihtida ettiğini öğrenir. Öğrenmesinin ardından da bunu muvazzaf subay olan ağabeyine bildirir. Ağabeyi bu gerçeği öğrendiğinde kızkardeşine şu cevabı verecektir: "Senden ricam bunu kimseye söylememen. Ağzını sıkı tut lütfen. Çünkü bende Ermeni kanı olduğu ortaya çıkarsa orduda yükselemem, terfi alamam, general olamam, hatta belki binbaşılıktan emekli edilirim, geleceğim mahvolur. Sen hiç Ermeni bir general gördün mü?" (62) (62) Zülfü Livaneli, Serenad, Doğan Kitap, İstanbul, 2011, s. 96.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında askerî liselere alınacak öğrencilerde "öz Türk ırkından olması" şartı aranacaktı. (10) Dönemin Türkçü ideolojisinin önde gelen isimlerinden Nihal Atsız'a göre bu şart, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın görev süresinde uygulanmıştı. Bu uygulamadan dolayı Türkiye'nin bazı malum bölgelerinden olan
Reklam
Peki, yüzlerce yıldır bu coğrafyada yaşayan Markar Esayan veya onun çocuğunun bu ülkenin -mesela- Genelkurmay Başkanı olma olasılığı nedir? Ya cumhurbaşkanı, başbakan, dışişleri bakanı? Söyleyeyim: yüzde sıfır! Koca bir SIFIR! "Senin gözün de amma yüksekteymiş" diyorsanız eğer, mesela. Türkiye'de bir tane Ermeni -temizlik işçisi alınmasınlar ama- yani bildiğiniz çöpçü göstermenizi isterim sizden. Yıllar evvel bir tane vardı. Allem kullem edip atmışlardı adamı belediyeden. Agos'ta haberi çıkmıştı, iyi hatırlarım. Gösteremezsiniz. zahmet etmeyin yok. Ben de Genelkurmay Başkanı olmak istemiyorum zaten. Malum, yapıma ters. Çözmüş olduk mu meseleyi? Ama işte, bir Ermeninin Genelkurmay Başkanı olamadığı bir ülkede, o Ermeninin mutsuzluğundan öte başka bir şeyler de oluyor, benim de anlatmak istediğim temelde bu zaten. O ülkede demokrasi tam anlamıyla bir türlü birleşmiyor, mesela. (59) (59) Markar Esayan, "Obama, Zeytuni Hala, Türkler ve Ermeniler", Taraf, 6 Nisan 2009.
6-7 eylül'den kısa bir süre sonunda Emniyet, ellerindeki solcu listesinde yer alanları teker teker içeri attırdı. Çok iyi anımsıyorum, bu icraat başlayınca Aziz Nesin gönüllü olarak emniyete gitti ve "Beni nasıl olsa içeri alacaksınız yorulmayın diye ben kendiliğimden geldim" diyerek teslim oldu.
Sayfa 299Kitabı okudu
Namusunu Kezzap ile korumayı düşünen Ermeni
Annem apartmanın üçüncü katındaki evimizde dörtlü gaz ocağını açmış, üzerlerine büyük tencerelerimizi koymuş su kaynatıyordu. Apartmanın Bodrum katındaki çamaşırhanenin mermer havuzunu temizlemede kullandığımız kezzap şişelerini yukarı çıkarmış, merdiven başına dizmişti. "Bunlar ne anne?" dedim. "Oğlum, evde kız var. Ablan var! bak askerler öglenden beri mezarlık duvarının dibinde silah elde bekliyor. Vuranlara, kıranlara hiç karışmıyor. Belli olmaz, çapulcular buraya da gelebilir. Namusumuzu, malımızı, canımızı korumak için silahımız yok. Kaynar sulara kezzap şişelerine kaldı işimiz!" dedi..
Sayfa 83 - Ohannes Garavaryan'ın HatıratıKitabı okudu
Yediği kaba ihanet eden zabıta
Moda'da meyhane vardı Derikli Usta'nın, demir kepenkli, orada her akşam veresiye içen bir belediye zabıta memuru vardı, kepenge ilk baltayı o vurdu
Sayfa 151Kitabı okudu
Hakimler Kanunu'nda yer alan bütün şartları haiz olduğunu belirten bir Rum avukatın hâkim olma talebi, Rum olması nedeniyle Adliye Vekâleti Müsteşarı tarafından reddedilecekti.(15) Gayrimüslimlerin "güvenilirlikleri şüpheli" olarak kabul görülmelerinin bir diğer örneği ise İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazi Ordusu'nun Trakya sınırına kadar geldiği bir tarihte gayrimüslimlerin, ihtiyat askeri olarak silah altına alınmaları ancak beşinci kol olarak faaliyette bulunmaları (bilhassa Ermenilerin) ihtimali göz önünde bulundurularak nafia taburlarında çalıştırılmalarıydı.(16) (15) Reha Oğuz Türkkan, Tabutluktan Gurbete, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1975, s. 428-431. Diğer örnekler için bkz: Ahmet Yıldız, a.g.e., s. 327-333. (16) Bu konuda bkz: Rıfat Bali, Yirmi Kur'a Nafia Askerleri, Kitabevi, İstanbul, 2008.
98 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.