Rıza Zelyut

Rıza ZelyutOsmanlı'da Oğlancılık yazarı
Yazar
6.3/10
167 Kişi
497
Okunma
42
Beğeni
5,5bin
Görüntülenme
Gazneli Mahmut
Sıkı Sünni bir Türk sultanı olan Mahmut, gulamlarından birisi olan Ayaz'a çıl­gınca âşık olmuştu. Mahmut ile Ayaz arasındaki eşcinsel ilişki he­men hemen bütün doğu kaynaklarına ve minyatürlere yansımıştır. 15. yüzyılın büyük Divan şairi Necati'nin şiirlerinde sık sık Mahmut- Ayaz ilişkisine gönderme yapılmasının sebebi de budur. Mahmut- Ayaz ilişkisine gönderme yapılarak erkek erkeğe aşk yüceltilmiştir.
Bak sen Fatih'e...
Haremdeki çarpıklık, buradaki erkek görevliler (içoğlanları ile ağalar) arasında daha başka bir boyuta ulaşmıştır. Erkek çocukla­rı kullanma işi ilkin Osmanlı saraylarında ortaya çıkmıştır. İstan­bul'un fethinden çok önce, daha 14. yüzyılda esir edilen Hıristiyan çocuklarının yüksek yönetici tabaka tarafından cinsel zevk aracı haline getirildiğini gösteren bilgiler vardır. Bursa Sarayı'nda daha dar çerçevede olduğunu tahmin ettiğimiz oğlancılık, Edirne baş­kent olup Balkan ülkeleri hızla ele geçirilince yaygınlaşmış ve aşağı kademelere kadar ulaşmıştır. İstanbul'un fethinden sonra kurulan Topkapı Sarayı'nda oğlancılık, sistemin bir parçası haline getiril­miştir. Daha sonra aktaracağımız belgede de görüleceği üzere Topkapı Sarayı'nı yaptıran padişah Fatih Sultan Mehmet, kendi içoğlanına göz koyan Ahmet Paşa'yı öldürtmeye kalkacaktır.
Reklam
"İnsanı alınır satılır mal haline getiren sistem, köleyle birlikte kadını da aşağılara iterken, köleci soylular sınıfını da eşcin­selliğe mahkûm etmiştir. Köleci toplumsal sistem, erkekler­den oluşan köleci sınıfı kendi arasında ve köleleriyle cinsel ilişkiye hapsetmiştir. Sistemin ideologları ise bu hayatı meş­rulaştırmışlar, kurumlarına hizmet etmişlerdir. Cinsel tercih özgürlüğünden eski Roma'da kölelerin paylarına düşen de unutulmamalıdır. Köle, çocukluk yıllarından itibaren efendi­sinin aynı zamanda cinsel kölesidir."
Osmanlı'da oğlanlar şöyle sınıflandırılmıştır: Acemi oğlanı, içoğlanı, şehir oğlanı, hamam oğlanı, şamar oğlanı, tavşan oğlan, ateş oğlanı. Bunlardan ilk ikisi, esir alma veya devşirme yoluyla oluşturul­muştur. Diğer dört grup ise doğrudan doğruya şehirlerdeki cinsel ticaret üzerinden ortaya çıkmıştır.
Yüzlerce genç kadının erkeksiz biçimde iç içe ve koyun koyuna yat­tıkları haremde elbette ki cinsel arzular kaçak yollardan karşılanmaya çalışılmıştır. Bu yüzden de Harem'deki cariyeler ve öbür hizmetçi ka­dınlar (kalfalar) zıbık denilen yapay erkek organı da kullanmak dahil her yolu denemişlerdir. Bunlar arasında ortaya çıkan seviciliğin şid­detle cezalandırıldığı biliniyor. Ayaklarına taş bağlanıp denize atıla­rak boğulan binlerce adsız cariyeden rahatlıkla söz edilebilir.
Türk kadınının konumundaki bozulma, Osmanlı Devleti'nin kurumsal hale gelmesinden sonra başlamıştır. Devletin, Pers ve Bi­zans geleneğini taklide başlamasıyla birlikte; esir edilen Hıristiyan çocukları, Cennetteki huriler ve gılmanlarla eşleştirilerek üst taba­ka tarafından kullanılmaya başlanmışlardır.
Reklam
Belgeler ortaya koymaktadır ki oğlancılığın en açık biçimde yü­rütüldüğü mekân, hamamlardır. Buralarda tellak olarak çalıştırılan oğlanların büyük ölçüde cinsel nesne olarak kullanıldıkları ve ağır biçimde sömürüldükleri anlaşılıyor. Bu konuyu en açık biçimde gösteren eserlerden birisi de Dellakname-i Dilküşa (Gönül Açan Tel­laklar) adlı yazma eserdir.
Sayfa 249Kitabı okudu
Donanma subayları ve hatta ünlü leventler, hamamları basarak zorla oğlanlara el koymuşlardır. Ayrıca sancak ve eyaletlerde yer alan sipahi ağaları da oralarda Osmanlı hayat tarzını sürdürmüş­lerdir. Dönemin feodal düzeninin tepesinde böyle binlerce aile yer almıştır. Bu kesimde hızla yayılan oğlancılığı daha sonra halk duy­muş, hatta görmüş; alt tabakalar da yöneticilere uyarak livatayı olağanlaştırmışlardır. Oğlancılık 15. yüzyılın sonlarına doğru sistemin bir parçası haline gelmiştir. Bu olağanlaştırma sonucunda oğlan satanlar diye bir meslek grubu (pezevenkler) ortaya çıkmıştır.
Türk milleti, eğer kendi tarihini öğrenirse, tarihte başardıklarını yeniden yapma duygusuyla şu anki kuşatmayı yırtıp atacaktır. Cihan hakimiyeti duygusuyla var olup büyüyen bir milletin bugün böyle küçültülüp, büzüştürülüp aşağılık kompleksine sokulmasının sebebi, kendi tarihinden kasıtlı olarak uzaklaştırılmasıdır.
Sayfa 11 - Kripto KitaplarKitabı okudu
Köle elde etmede daha yaygın kaynak ise devşirme denilen sis­temdir. Savaşlardan gerekli esir elde edilemediğinden, devletin elindeki topraklardaki Hıristiyan ailelerin çocuklarının belli oran­lara göre zorla alınmasına dayanan bir sistemdir.
Reklam
Ensar Vakfı 45 çocuğu istismara maruz bıraktı
Mehmet Nuri gezmiş 2001-2003 yılları arasında Ensar Vakfı Başkanlığı yaptı. Ensar Vakfı, AKP hükümetleri tarafından korunup desteklenen çok yaygın bir vakıf. Bu kişi AKP hükümetlerince Rize İl Özel İdare Genel Sekreter Yardımcılığı, Rize Kızılay Şube Başkanlığı gibi görevlere de getirildi. Din dersi öğretmeni. 56 yaşındaki Mehmet Nuri Gezmiş,
"Alevi felsefesinde, insanın kutsal niteliği, Tanrı'ya ulaşabilmek ve gerçek insan olabilmek için bireyin tanınmasını ön plana getirmiştir. İnsanın Tanrı'yı bilebilmesi, bulabilmesi için, kendisini bilmesi şart sayılmıştır."
Bilhassa köle satışlarında hazin sahneler olurdu, kaba bir alı­cı, satın almaya niyet ettiği köleyi şöyle bir görüp beğenmek­le kalmaz, ağız kokusu gibi herhangi bir özrü, yarası, çıbanı bulunması ihtimaline karşı kulaklarını, burnunu, ağzını ve dişlerini muayene eder; gömleğini çıkartıp çıplak vücudunu görür, paçalarını sıvatıp bacaklarına bakardı. Satışa çıkartı­lan mutlaka yalınayak olurdu. Düztabanlık uğursuzluk sayıl­dığı için taban muayenesine özel bir önem gösterilirdi. Düzta- banların fiyatları çok düşük olur, öyleleri hatta alıcı bulamaz esirci elinde kalırdı. Bundan ötürü taban muayenesine esir alırken esirciler de dikkat ederdi. Köle satışlarında bu mua­yenelerin kolay yapılması için köle ekseriya müzayedeye de alıcılara bir iç donuyla çıplak olarak arz edilirdi.
İslam dünyasında Müslüman olmayan kadınların köleleştiri­lerek cariye haline getirilmesinin kaynağı Kuranı Kerim'e dayan­dırılmıştır. Böylece, kadınların ölçüsüz biçimde kullanılmasının Allah'ın takdiri olduğu görüşü yaygınlaştırılmış ve yüzyıllarca bu görüş İslam coğrafyasında egemenliğini sürdürmüştür.
Zen­ginler ve yöneticiler, saray ve konaklarını ikiye böldüler. Bir bölü­müne haremlik dediler. Yasak bölge anlamına gelen haremlik, ka­dının kapatıldığı özel bir hapishaneden başka şey değildir. Kadının buradan dışarı çıkması, çarşıya gitmesi, bir dükkâna girmesi hemen hemen imkânsızdı. O kadın, zorunlu durumlarda dışarı çıktığında bırakın yüzünü, elini bile başka erkeğe gösteremezdi. Evdeki tek er­keğin zevkine hizmet etmek üzere hareme dört nikâhlı eş ile onlarca hatta yüzlerce cariye (köle kadın) doldurulmaktaydı. Kadının asla cinsel bir talebi olamazdı. Haremin efendisi olan tek erkek, istedi­ği kadını tercih eder; ilişkisinde de sadece kendisini tatmin edecek işleri yapar; kadının cinsel arzuları hiç önemsenmezdi. Haremlik bölüm, gündelik hayattan kopartılan kadınların cehennemiydi.