Tutsaklık yılları anılarını paylaşabilmesi için de bir erkekle konuşması gerekecekti. Çünkü hiçbir kadın, bu tür tutsaklık ya da sefalet durumunun bile bir tür rahatlatıcı unsurlar içerdiğini kabul edemezdi. Bunun nedeni her türlü sorumluluktan bir anlamda muafiyet kazanmasıydı. Kaderini tayin edebilme yükümlülüğünün ortadan kalkmasıydı. Birileri belki acımasızca ya da biraz aptalca da olsa onun yerine karar veriyor; ona yiyecek temin ediyor; ne yapacağını, ne kadar çalışacağını saplıyordu. Hakkında karar verenlerin kötü niyet taşıdığı da belki söylenemezdi. Belki en doğru tanımlama, Bálint‘in erginliğe ulaştığı dönemde artık nefret ettiği karar verme hakkının ve de hür iradesinin elinden alınıp tekrar çocuk muamelesi göreceği konumlara itildiğiydi. Hapis dönemi sona erdidiğinde, aslında kendini, yakalanıp toplama kampına götürülürken olduğundan daha kötü hissediyordu. Şimdi memleketine geri dönmesi, tamamen altüst olan bir ülkede yeni koşulları öğrenmesi, kendine yeni bir hayat kurması gerekecekti. Ondan evlenmesi, çocuklarını yetiştirmesi beklenecekti.