Sermaye-emek arasındaki eşitsizliğin sembolik açıdan oldukça şiddetli duygular uyandırdığına şüphe yok. Neyin adil olduğu, neyin olmadığı hakkındaki yaygın kanaate şiddetli bir darbe indiren bu eşitsizliğin, bazen fiziksel şiddete dönüşmesi de pek şaşırtıcı değildir. Kendi emeğinden başka bir şeye sahip olmayan ve yaşamlarını mütevazı, Marikana'daki madenciler veya 18. yüzyılın köylüleri gibi örneklerde ise aşırı mütevazı koşullarda sürdürenlerin -sermayenin en azından bir bölümünü miras yoluyla elde etmiş olan- sermaye sahiplerinin çalışmadan, işçinin emeğiyle üretilen zenginlikten büyük bir pay almalarını kabul etmeleri kolay değildir. Sermayenin aldığı pay çok ciddi seviyelerde olabilir, bu pay genellikle üretimin (hasılanın) dörtte biri ile yarısı arasında değişir ve madencilik gibi sermaye yoğun sektörlerde yarıyı da geçer; sermaye sahiplerinin yerel monopoller sayesinde çok daha yüksek bir pay talep edebildiği durumlarda bu oran daha da yükselebilir.