Kitapta kendimle özdeşleşen bir karakter seçecek olsaydım Salih'i seçerdim. Buna, bu paragrafı okuduğum an karar verdim.
"Birazdan pılımı pırtımı toplayıp bir yere gidecekmişim de her şeyi orada halledecekmişim, yaşamaya orada başlayacakmışım gibi şimdi ve burada sadece bekledim. Sanki bir istasyonda bir durakta hep bekledim, bekliyorum. Otobüs gelecek, bineceğim, bir yere gideceğim, her şey orada başlayacak. Beni gerçek hayatımın başlayacağı yere götürecek bir araç, –tren, gemi, uçak ne olursa– mutlaka gelip beni alacak. Benim hayatım bu değil, olamaz. Bir gün bir şey olacak, bir şey kökten değişecek ve gerçek hayatım başlayacak, ben de onu yaşayacağım, yaşarken de diyeceğim ki hah işte buydu. O zaman bütün eylemsizliklerimin, tereddütlerimin, kelimelere dökülmemiş muhteşem görüşlerimin, içimde sır gibi tuttuğum heveslerimin, vermediğim müjdelerimin, dilemediğim özürlerimin, inmediğim yokuşların, edip de dönmediğim vaatlerin bir açıklaması olacak."
Ben de en az salih kadar korkak, çekingen ve -maalesef- kendi iç dünyasında yaşayan biriyim. Belki de o yüzden sevdim. Ve bir de kitapta'ki "yaz sıcağında yeni yıkanan balkonun ıslaklığının bir anda çekilmesi"benzetmesine hayran kaldım. Genel olarak da betimlemeleri ve benzetmeleri güzel olan bir kitap.