Nasıl oluyorsa oluyor, kışın bir vakti, karın, zorun,zorluğun içinden doğuyordu kardelenler.
Kardelenler boyunları eğik, mahzun bakışlı çiçeklerdi. Mirza’nın memleketinde, karlı-dağlı yörelerde, babalarının okula gönderemediği/ göndermediği saçları örgülü kızlar vardı.Onların okumasını sağlayan iyi yürekli insanlar, o kızlara “kardelenler” derlerdi. Belki soğuğun içinde yaşamayı beceren o çiçekler gibi güçlü oldukları, belki de onlar gibi boynu eğik durdukları için bu ad uygun görülmüştü.
Mirza’nın bildiği kadarıyla kardelenlerin iki annesi vardı, birincisi Sıdıka Avar öğretmendi, diğeri Türkan Saylan öğretmen. Sıdıka Avar öğretmen, karlı-dağlı köylere, mezralara, kamyon kasasında ya da at sırtında gider, okutulması mümkünsüz kız çocuklarını alır, yatılı okullara taşır, yazın da onları evlerine götürürdü.O,atının terkisine bir-iki kız yerleştirip köyden uzaklaşmaya başladığında,kimi analar peşinden koşup,”Kızımı da al Avar!” diye bağırırlarmış.
“Kızımı da al Avar!” çığlığı, sert coğrafyanın, soğuğun,yoksulluğun,yoksul bırakılmışların,kardelen misali boynu eğik kalmışların son imdat çağrısı diye nice coğrafyanın göğüne asılı kalmıştır.