Woody Allen

Woody AllenYan Etkiler yazarı
Yazar
7.4/10
285 Kişi
1.168
Okunma
189
Beğeni
16,6bin
Görüntülenme
Ruhsal inanç yokluğu çekiyoruz. Evrenin ortasında acı çekmeye bırakılmış gibiyiz. Şansımız var ki, yine de düşünme yeteneğimizi yitirmiş durumda değiliz. Özetlemek gerekirse, gelecek, bazı iyi olanaklara gebe... ama tabii, bizim düşmemiz için kazılmış ve üzeri örtülmüş çukurlara da gebe! Asıl sorun; bu olanakları nasıl değerlendirebiliriz, bu çukurlardan nasıl kurtulabiliriz ve nasıl altıya kadar eve dönebiliriz?
Pdf
Reklam
Bizimkilerin yeri ayrı bence. :)
Aslında sorun, liderlerimizin bizi gelişmiş ve mekanize bir toplum için önceden hazırlamamış olmaları. Bugün için, politikacıların hemen hepsi de yetersiz insanlar ya da rüşvetçiler. Bazen aynı anda ikisi birden oluyorlar.
Pdf
Aslında, evet, bilim birçok hastalığı alt etti, insanı Ay'a bile gönderdi; ama bugün hâlâ seksen yaşında bir adam üç tane on sekizlik fıstık gibi kızla aynı odaya konsa bile bir şey yapamamaktadır; çünkü asıl sorunlar hiç değişmiyor.
Pdf
"İnan bana, Kayzer. Yukarıda kimse yok. Yalan bu. Bir an için doğaüstü bir varlığa inansaydım bütün bu işleri yapıp, toplumun anasını satar mıydım sanıyorsun? Evren tamamen fenomenolojik bir olgu. Hiçbir şey sonsuz değil. Her şey anlamsız. Yaşam tamamen absürd."
Pdf
Reklam
Ölümden korktuğum yok, sadece başıma geldiği sırada orada bulunmak istemiyorum.
Sayfa 109Kitabı okudu
İnsanların kalplerinde ne kadar kötülük gizlidir.? Bunu bir tek karanlıklar bilir.
Sayfa 61 - Siren YayınlarıKitabı okudu
SAF KORKUNUN ELEŞTİRİSİ
Herhangi bir felsefeyi formüle ederken ilk sorumuz hep şu olmalıdır: Ne kadarını "bilebiliriz?" Şu anda neyi bildiğimize ya da bir zamanlar neyi bilmiş olduğumuza emin olduğumuzu nasıl bilebiliriz? Tabii, bunlar bilinebilir şeylerse... Yoksa bütün bunlan unutup, utanarak bir köşede mi oturmalıyız? Zaten, Descartes da "Zihnim, bacaklanmla arkadaş olabilmişse de vücudumu asla kavrayamaz" derken bu konuya temas etmiyor muydu? Sırası gelmişken, "bilinebilir" derken, duyularla algılanabilen ya da zihnin kavrayabildiği şeyleri kastetmiyorum. Benim demek istediklerim, "bilinebilen" ya da "bilinebilirliğe" ait olan ya da en azından, bir arkadaşınıza hakkında bir şeyler söyleyebileceğiniz şeylerdir. Evreni gerçekten "bilebilir" miyiz? Tanrım, China Townda yolunu bulmak bile bu kadar güçken... Aslında işin püf noktası şu: Orada, dışarıda bir şeyler var mı? Eğer varsa, neden var? Dahası, bu kadar gürültü yapmak zorundalar mı? Sonuç olarak diyebiliriz ki, "gerçekliğin" en büyük eksikliği, bir özden yoksun olmasıdır. Hiç özü yok demek istemiyorum; ama eksik olduğu kesin. (Burada sözünü ettiğim, Hobbes'un biraz daha küçük olarak tanımladığı şeydir) Bu yüzdendir ki "Düşünüyorum, öyleyse varım" diyen Karteziyen vecizesi şu biçimde daha iyi özetlenebilirdi: "Heey, surdaki saksofonlu kadın Edna değil mi?" Öyleyse, bir öz'ü ya da bir düşünceyi bilmek için ondan şüphe etmeliyiz, böylece, ondan şüphe ederek son durumunda içerdiği özelliklere ulaşınz ki bu özellikler, "şey"in kendisi içindedirler" ya da "şey'in kendisine aittirler"
En basit biçimiyle söylersek sorun şudur: Anlamı yalnızca benim bel ölçümden ve gömlek numaramdan oluşan bu ölümlü dünyada yaşamanın anlamı nedir ki? Bu zor bir sorudur, özellikle bilimin bile bizim umutlanmjzı boşa çıkardığını düşünürsek. Aslında, evet, büim birçok hastalığı alt etti, insanı Ay'a bile gönderdi; ama bugün hâlâ seksen yaşında
Reklam
İnan bana, Kayzer. Yukarıda kimse yok. Yalan bu. Bir an için doğaüstü bir varlığa inansaydım bütün bu işleri yapıp, toplumun anasını satar mıydım sanıyorsun? Evren tamamen fenomenolojik bir olgu. Hiçbir şey sonsuz değil. Her şey anlamsız. Yaşam tamamen absürt.
Yahudilerin Tanrı'yı tutmak için birçok nedenleri vardı. Eski bir koruma mekanizmasıydı işleyen. Parayı al, kulunu koru.
Bilim her şeyi kontrol edebilir mi? Bir insan büyük bir parça et yutar ve lokması boğazında kalır... Bundan daha basit ne olabilir ki? Bu da evrenin olağanüstü düzeninin bir başka örneği değil mi?.. Asla tüm yanıtlan öğrenemeyeceğiz.
Tanrı nasıl bişey?" "Hiç görmedim ki?" "O zaman var olduğunu nereden biliyorsun?': "Var olup olmadığını bulmak da senin işin." "Harika! Nasıl bişey olduğunu bile bilmiyorsun, öyle mi? Nerede bulabilirim onu?" "Bilmem Gerçekten bilmiyorum. Ama her yerde olduğunu söylüyorlar. Yerde, gökte, çiçekte... sende, bende... şu sandalyede"
Resim