Binaların arasına girdim mi hemen hiç tanımadığım insanların, o çileli insanların, işten–eve, evden–işe, okuldan–eve, evden–okula bir anlamsızlıktan–bir anlamsızlığa... doğan güneşin, batan güneşin, ayın, rüzgârların, ağaçların, uzaklarda bir yerlerde hâlâ Allah’ın yarattığı gibi kalmış bir dünya varken, gerçek gerçeğin farkına varmadan; koşuşarak, bir şeyler yaptıklarını sanarak ömür tükettiklerini ve buna kimsenin değil, kendi yarattıkları bir doğa dışı sanal canavar sisteminin zorunlu piyonları olarak kendi kendilerini mahkûm etmiş olmalarını görmek, deli ediyor beni.
Neden insanlar insanları uyanmıyor, "Biz bunun için yaratılmış olamayız. Bize Yaratan zulmetmiyor, biz kendi kendimize zulmediyoruz," diyemiyorlar... Ekmek her yerde var... Karın her yerde doyar... Hiç kimse kendinin ve kendi emeğiyle, çocuklarının rızkını çıkaramayacak kadar beceriksiz, zayıf, zavallı olamaz. Ekmek her yerde var.... Ama güneş, hava, ağaç, toprak, deniz? Neden kurulu düzenden kopamayacak, bir yenisini, bir daha iyisini kuramayacak kadar tembel ve ürkek bu insanlar?