Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ziya Gökalp

Ziya GökalpTürkçülüğün Esasları yazarı
Yazar
Derleyen
8.4/10
3.006 Kişi
15,7bin
Okunma
1.653
Beğeni
57,9bin
Görüntülenme

En Yeni Ziya Gökalp Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Ziya Gökalp sözleri ve alıntılarını, en yeni Ziya Gökalp kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Her şeyden evvel gerek memleketimizde, gerekli İslam ülkelerinde daima milli bilinci uyandırmaya ve kuvvetlendirmeye çalışılmalı. Çünkü bütün ilerlemelerin kaynağı milli bilinç olduğu gibi, milli bağımsızlığın çıkış ve dayanak noktası da yalnız olur.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
Hakikaten bir İslam vatanı vardır ki, bütün Müslüman milletlerin sevgili yurdudur. Diğeri milli vatandır ki, Türkler kendilerine “Turan” veriyorlardiğer kısmı Arap yurdudur ki, büyük Arap vatanının bir parçasıdır. Türklerin Türk yurduna veyahut Turan’ı hususi bir aşkla benimsemeleri ne küçük İslam vatani olan Osmanlı ülkesini, ne de büyük İslam vatanını unutmalarnı gerektirmez. Çünkü millet ülküsü, devlet ülküsü, Ümmet ülküsü başka başka şeylerdir ve her üçü de Mukaddes’tir.
Vatan, uğruna hayatlar feda olunan Mukaddes bir ülke demektir.
Ya, o halde bu umumi Türk milletinin vatanı neresidir? Buna cevap olarak olarak deriz ki: Vatan ne Türkiye’dir Türk için ne de Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!… Turan, Türklerin bütününü içine alan ve Türklerden başkalarını dışında bırakan ülkesel vatanidır.. Turan türkler’in oturduğu, türkçe’nin konuşulduğu bütün ülkelerin Toplamıdır.
Reklam
Bir kalbimi yutmak için parçalamak lazımdır, milleti parçalamak için önce dilini parçalamak gerekir. Bunu yapanların bazıları bilerek yapıyorlar; bazıları da bilmeden yapıyorlar. O halde gösterilecek engellere rağmen İstanbul türkçesine ebedi dili kabul etmek bütün Türkler için milli bir vazifedir. Bu vazife yerine getirildiği zaman bütün Türkler dil ve edebiyatta ortak ve tek bir millet haline girer.
Türklerin milli menfaatleri için bugün elverişli olmayan bir fikir varsa, hiç şüphesiz sosyalizmdir. Çünkü milliyet Fikri’nin düşmanıdır. Halbuki türkleri her türlü çöküntülerden kurtaracak sebep ancak milliyet fikridir.
Ölçüsüz devletler her an kopacak bir kıyameti beklerler; Ülkülü milletlerse siyasi bakımdan ahirete göçmüş olsalar bile, muhakkak bir “ölümden sonra dirilme” ile müjdelenmişlerdir. O halde diriltici ve yaratıcı bir ülke sahip olan devlet ebedidir, ölmez.
Türk kozmogonisini Altay Türklerinde görüyoruz. Bunlara göre, hiçbir şey yokken, yalnız iki mevcut vardı : Kara Han ile Su. Kara Han'dan başka gören, Su’dan başka görünen yoktu. Su, ezelden beri dalgalanan bîr kaos mesabesinde idi; bir ummân, bir sevâd idi. Kara Han, bir ilm-i ezelî, bir kenz-i mahfî hükmünde idi. Kara Han, nihayet
Reklam
Eski Türklerde kâinat, üç âlemi muhtevidir : 1) Orta Dünya, 2) Yukarıki Sema, 3) Aşağıki Sema.
Öksüz Kız
Bir kış günü, öksüz bir kız, su almağa gidiyordu. Vücudu yarı çıplaktı. Üryan ayakları kardan şişmişti. Karnı açtı, kulakları soğuktan donmuştu. Gözleri yaşlı idi. Elinde, demir bir bakraç vardı. Çeşmeye gidiyordu. Birdenbire bir kasırga koptu. Ay, yukarıdaki köşkünden, bu zavallı kıza bakıyordu. Dedi ki: «Mutlaka üvey anası bu kıza zulmediyor. Kıza acıdı Kız o sırada, bir çalının içinde yürüyordu. Ay çalıya emretti; «Kızı al, gel!» dedi. Derhal çalı, bir at oldu. Bir yandan gök alçaldı, bir yandan çalı yükseldi. Kız, bakracıyle beraber, göğe geldi. Şimdi, Ay'ın halden hale geçmesi, hep Öksüz Kız'ın ge­çirdiği serencamlara tâbidir. İlk gece Ay, gümüş bir yay gibidir. Kız büyüdükçe, Ay da büyür. Fakat bazan kız otağa girer, halı dokumaya başlar. O zaman Ay, sevgilisini göremediğinden hasretle yüzü hilâle döner. Bazan kızın keyfi boşarak, bakracıyle beraber göle koşar. O zaman ayın yüzü, bedirlenir. Bundan başka gökte bir Beyaz Ayı vardır ki Öksüz Kız’ı sevdiği için, Ay’ı tutup boğmak ister. Fakat ona gücü yetmez. Yirmi beş gün, Ay galiptir. Yalnız üç gün Ayı galebe çalar. İşte bu zamandadır ki, Ay görünmez.
Çolbu Hanım
Yakutlarca Zühre’nin adı, Çolbu Hanım’dır. Bu genç kız, Ülker yıldızını seviyor, Ülker de Çolbu Hanım için yanıp tutuşuyor. Ne zaman ki Çolbu ile Ülker bir hizada birleşirler, kalpleri atmağa, göğüsleri kabarmağa, nefesleri gürleş­meğe başlar. Bu nefesler, birer dalga olur. Derhal kasırga çıkar, ortalığı birbirine katar. Bundan dolayıdır ki Yakut Türkleri, Zühre ile Ülker bir hizaya geldiği zaman, ürkerler.
GÜNEŞ HANIM
Yakutlara göre, Ulu Toyon, Ay Toyon'un kızı Güneş Hanım’a âşık olmuş. Ulu Toyon, Altaylılarda Ugan, Oğuzlarda Gök Han’dır, Ay Toyon, Aitaylılar’da Bay Ülgen, Gök - Türklerde Gök Tanrı'dır. Toyon, babası Seçen’e der ki: «Ay Toyon’un semasına çık; bana, onun kızı Gü­neş Hanım’ı iste! Ne kadar çok ağırlık isterse hiç esirgeme, kabul et.»
Kırk Kız. — Sağın Han adlı bir Kazak hükümdarının kı­zı. bir sabah erken kırk cariyesiyle beraber gezmeğe çıkarlar. Henüz güneş doğmamıştı. Bir ırmağın kenarına gelirler. Irmağın üzerine semanın nur sütunu indiği için, suları gü­müş gibi parlaktı. Kızlar suyun güzelliğine meftun olarak, parmaklarını ırmağa daldırırlar. Bu temas neticesi, hepsi gebe kalır. Hükümdar, bunların hepsini bir dağa nefyeder. Orada bunların zürriyeti çoğalarak Kırgız kavmini vücuda getirirler.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.