Tekke ve zâviyelerin, Osmanlı fütühatını kolaylaştırmada büyük bir hizmet gerçekleştirdiklerini biliyoruz. Osmanoğulları ile birlikte birçok şeyh gelip Anadolu’nun batı taraflarına yerleşti. Bu yeni gelen derviş muhacirlerin bir kısmı, gazilerle birlikte memleket açmak ve fütuhat yapmakla meşgul oluyor, bir kısmı da o civardaki köylere veya tamamen boş ve tenha yerlere yerleşiyordu. Köy veya boş araziye yerleşenler, bu yerlerde müridleri ile birlikte ziraat ve hayvan yetiştirmekle uğraştılar. Bunlar, özellikle boş topraklar üzerinde zâviye kuruyor ve buraları kısa zamanda din, kültür ve imar merkezleri haline getiriyorlardı. Bu zâviyelerin, ordulardan önce gelip hudut boylarina yerleşmeleri, onların (orduların) harekâtım kolaylaştırıyordu. Ömer Lütfı Barkan, Neşri (s, 26), ve Aşık Paşazâde (s. 12)’den şu nakli yapmaktadır: “Göynük ve Taraklı’ya hazırlanan bir akında Osman Gazi, Köse Mihal’in bu vech tedbirlerini sevap bilüp guzatı cem edüp gelüp Beştaş (Beşiktaş) zâviyesine konup şeyhine Sakari suyunun (Sakarya Nehri) geçidini sordular. Şeyh ayıttı ...”37
Osmanlılar, tekke düşüncesini sistemleştirmek, müesseseleştirmek ve bu düşünceyi çeşitli yol ve teşkilatlarla topluma aktarma hususunda önemli hizmetler ifa etmişlerdir. Psikolojik, pedagojik ve tıbbî meselelere varıncaya kadar geniş bir hizmet sahası olan tekke, o devrin mektebidir, hastanesidir, spor yurdudur, moral kaynağıdır, dinlenme kampıdır, beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ve fikir ocağıdır'.