Abdulkadir Bin Abdulaziz

Abdulkadir Bin AbdulazizTağut ve Destekçileri yazarı
Yazar
9.0/10
9 Kişi
31
Okunma
4
Beğeni
3.069
Görüntülenme
Yoksa insanlar, “iman ettik” dedikten sonra, imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar? (29/Ankebût, 2)
Beşerî kanunlarla yönetilen ülkelerde şer’î hakim yoktur. Beşerî kanunlar riddeti bir suç olarak görmez ve mürtedi cezalandırmaz. Bundan dolayı da bu konuda söylenecek şeylerin ancak Müslümanların şahsi ilişkilerinde bir faydası olabilir. Şahsî ilişkilerde dikkat edilecek konulardan bazıları: Namazda imamlık, nikah, talak, kişi veya mal üzerine velayet, miras, kurban kesme, şahitlikler ve bunun gibi kişinin dininin bilinmesinin etkili olduğu konulardır. Allahu Teala en doğrusunu bilir.
Reklam
Hüccet ikame edilmedikçe kişinin kafir olarak isimlendirilemeyeceğinin bir başka delili de İbn-i Teymiye’nin şu sözünde bahsettiği sahabe icmasıdır: “Hüccet kendisine ulaştıktan sonra, dört farzdan (namaz, zekat, oruç, hac) birisini inkar eden kimse kafirdir. Aynı şekilde, kötülük yapmak, zulüm, yalan söyleme, içki içme gibi haram oluşu mütevatir olarak apaçık bir şekilde bilinen şeylerden herhangi birisinin haramlığını inkar eden kişi de kafirdir. Ancak, İslam’a yeni girmiş birisi veya İslam Şeriatı’nın ulaşmamış olduğu uzak bir yerde yetişen kimse, yahut yanılarak, iman edip salih amel işleyenlerin içkinin haram oluşundan istisna tutulduklarını söyleyen kimse gibi, kendilerine hüccet ulaşmamış olan kimselere gelince, bu gibi kimselere hüccet ikame edilerek istitabe uygulanır. Nitekim Ömer (r.a) bu şekilde hataya düşen kimselere istitabe uygulamıştı. Bu gibi kimseler eğer ısrar ederlerse o zaman kafir olurlar. Bundan önce kafir olduklarına hükmedilmez. Sahabe, Kudame İbn-i Maz’un’un, te’vilinde hataya düştüğü konuda, onun ve arkadaşlarının küfrüne hükmetmemişlerdir.”
Mecmuu’l-Fetâvâ, 7/609-610Kitabı okudu
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurur: “Müslüman kafire, kafir de Müslümana varis olamaz.” Kişi için ancak iki din vardır: İslam ya da küfür, yahut iman ya da küfür. Kim Müslüman değil ise kafirdir.
Müttefekun Aleyhi - Bkz: İbn-i Hazm, el-Faslu fi’l-Milel ve’l-Ehvau ve’n-Nihal, 3/276-285Kitabı okudu
Allah’a, Rasulü’ne ve dinine olan hangi düşmanlık, O’nun şeriatının hükümlerini terk etmek ve bu şeriatı küfür kanunlarıyla değiştirmekten daha büyük olabilir ?
Nebi (s.a.v) kendisinden alınıp tebliğ edilmesini emrederek şöyle demiştir: “Bir ayet dahi olsa, benden alıp tebliğ ediniz.” Diğer bir hadiste de şöyle geçer: “Burada bulunan, bulunmayana tebliğ etsin.” Tebliğ işi, farz-ı kifaye olan yükümlülüklerden birisidir; bazı yerlerde bu farz-ı ayn olabilir.
Buhari - Muttefekun AleyhiKitabı okudu
Reklam
Söz ya da fiil türünden olan herhangi bir küfür sebebini işleyen kimse; namaz kılan, zekât veren, oruç tutan ve cihad eden bir kimse dahi olsa bununla kâfir olur.
Kendisine hüccet ulaşan herkese, bunu anlamasa dahi hüccet ikame edilmiş sayılır. Bu görüşte olanlardan birisi de Şeyh Muhammed İbn-i Abdulvehhab’dır. Kendisi şöyle der: “Allah’ın açık ve kesin bir şekilde bildirdiği dinin temellerine gelince; hiç şüphesiz Allah’ın hücceti Kur’an’dır. Kime Kur’an ulaşmışsa, ona hüccet ulaşmış demektir.
İbn Teymiyye (رحمه اللّٰه) şöyle dedi: "Allah (عز وجل)'ye en çirkin amel, bi'datlerdir."
Cehenneme ancak kendisine bir rasulun daveti ulaşan kimse girecektir. Ancak bu rasulun Muhammed (s.a.v) olması şart değildir. Rasulullah’ın gönderilmesinden önce öldükleri için Arap müşriklerine risalet hüccetinin ulaşmadığının söylenmesi doğru bir söz değildir. Çünkü İbrahim’in (a.s) dini ile onlara risalet hücceti ikame edilmişti. Bu dinde bazı tahrifler yapılmış olsa da, onlar arasında Tevhid’i bilen ve onlara bunun delilini gösteren kimseler vardı. Bu şekilde Tevhid’i bilenlerden birisi de Kureyş kafirlerine şu şekilde seslenen Zeyd İbn-i Amr idi: “Ey Kureyş topluluğu! Benden başka sizin aranızda İbrahim’in dini üzere olan yok.”
Reklam
Zahire göre uygulananan dünyevî hükümlerde, küfre düşürücü bir söz söylediği ya da bir fiil işlediği şer’î yollarla sabit olan bir şahıs hakkında, tekfir hükmünün şartları yerine gelip, engeller ortadan kalktığında kafir olduğu hükmü verilir. Hükmü, buna ehil olan bir kimse verir.
“Kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse , ona bir şeytan musallat ederiz; artık o, ona arkadaştır. Gerçekten bunlar (şeytanlar) onları yoldan alıkoyarlar. Onlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” Zuhruf Suresi/36-37
Dinin kaçınılmaz olarak bilinen meselelerinde cehalet mazeret değildir. Bunlar kolaylıkla elde edilebilecek bilgilerdir. Kaçınılmaz olarak bilinenlerin mukabilinde ise; gizli olan meselelerde cehaletin özür olabileceği söylenir. Çünkü her fert bu tür bilgiyi elde edemeyebilir.
Tevhid’in güzel, şirkin çirkin olduğu akıl ile bilinmeseydi, fıtratta bulunan bir şey olmasaydı, hiçbir yönden akla güvenilmezdi. Çünkü bu mesele açık olan meselelerin en önde gelenidir. Akıl ve fıtrata yüklediği şeylerin en net olanıdır; çünkü Allah bunları açıkladıktan sonra “Akletmiyor musunuz?” yahut “Düşünmüyor musunuz?” der.
İbnu’l-Kayyım (r.h) şöyle demiştir:
“İslam’dan başka herhangi bir dine mensup olan bir kimsenin kafir olduğuna inanılması vaciptir. Allahu Teala, Rasul ile hüccetini ikame etmeden önce (dinin ulaşmasından önce) kimseye azap etmez. Bu, genel olarak böyledir. Fertler hakkındaki hükümleri belirlemek ise Allah’a aittir. Dünyevi hükümlere gelince, bunlar zahire göre verilir. Kafirlerin çocukları ve deli olanları dünyevi hükümlere göre kafirdirler. Onların hükümleri velayeti altında bulundukları kimselerin hükmü gibidir.”
Tarîku’l-Hicreteyn, 413Kitabı okudu
Resim