Rotterdam İslam Üniversitesi rektörü, Osmanlı Araştırmaları Vakfı mütevelli heyeti başkanı.
İlkokulu köyde tamamladıktan sonra, Gaziantep İmam-Hatip Lisesi’ni ve Gaziantep Lisesi fen bölümünü bitirdi. 1980 yılında Erzurum Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nden, 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne Hukuk Tarihi Araştırma Görevlisi olarak giren Akgündüz, 1983 senesinde Mastırını ve 1986 senesinde de “İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi” adlı teziyle doktorasını tamamladı.
1987 senesinin Kasım ayında hukuk doçenti olan Akgündüz, aynı yıl Konya Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne “Hukuk Tarihi ve İslam Hukuku Doçenti” olarak tayin edildi. 1986-1991 yılları arasında Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde Uzman Müşavir ve Devlet Arşivleri Danışma Kurulu üyeliği sıfatlarıyla araştırmalarda bulunan Akgündüz, 1993 Eylül’ünde Dumlupınar Üniversitesi’ne Hukuk Profesörü olarak atandı. Ekim 1993’de aynı üniversiteye bağlı Bilecik İktisadi ve İdari bilimler Fakültesi’ne Dekan olarak tayin olunan Akgündüz, aynı zamanda Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyet Başkanıdır.
1997-1998 ders yılında Princeton Üniversitesi’nde misafir profesör olarak araştırmalarda bulundu. Arapça, Hollandaca (Flemenkçe), İngilizce ve Farsça bilen Akgündüz, evli ve iki çocuk babasıdır.
Rusya ve İngiltere'de bir Müslüman memur bile yapılmazken, Ermeniler Osmanlı ülkesinde bakan da olabiliyorlardı. Buna rağmen, hak ve hürriyet diyerek terör estirmeye başladılar. Yüzlerce Müslüman köyünü basarak çoluk çocuğun kanını döker oldular.
“Bil ki! Şüphesiz ilim bir gıdadır. Elbette ki hazmedilmesi gerekir. Rahvan ve
aceleci zihin, hakikatlerin kaymağından yer. Yani hakikate varır, fakat onu almaz
veya onu kazanır ve alır. Lakin hakikat onun zihninin elinde parçalanır. Çoğalmaz,
genişlemez. Bilakis zihinden kaçak olarak çıkar."
Ahmet Akgündüz
"Helal dairesi keyfe kâfidir; harama girmeye hiç lüzum yoktur."
Bediüzzaman Said Nursî
Bu kitabı yıllar yıllar önce bir lise öğrencisiyken almıştım. O zaman okurken sıkılıp yarıda bırakmıştım. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen bu kitabı okumak istedim. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki
Bu kitabı okumaya başlarken böyle bir şey okuyacağımı hiç hayal etmemiştim. Haremin ne olduğunu, nasıl oluşturulduğunu, haremdeki düzenin ne olduğunu, haremdeki cariyelerin ve eğitimin, günlük yaşantının ne olacağının anlatılacağını düşünmüştüm. Evet, bunlar da anlatılıyor ama o kadar çok savunma amaçlı bir kitap yazılmış ki bunlar sanki arada kaybolup gitmiş. İki cümleden biri, şunlar şunlar Osmanlı için böyle diyorlar, haremi böyle kötülüyorlar ama bundan bundan sebep böyle bir şey olamaz. Bu da belli bir yerden sonra insanı boğuyor. Ayrıca o kadar tekrar etmiş ve tekrar etmekte ısrar etmiş ki insan gerçekten boğuluyor. İşin tarihi boyutu ile değil de dini boyutu ile ilgiliyseniz okuyun evet bu kitabı seveceksiniz ama benim gibi objektif tarihi bir kitap okumak istiyorsanız okumayın.
Kitap, akademik kitaptan ziyade daha çok Osmanlı Devleti’ni islam hukuku çerçevesinde yorumlama ve sentezlemeye gidilmiş. Dolayısıyla kitap bazı çevrelerin kartış görüşlerini çürütme edasıyla yazılmış ve bilimsel yaklaşımlar ve karşılaştırmalar pek kullanılmamıştır. Genelde belli kesimin görüşleri ele alınarak 600 yıllık bir devleti üç beş kişinin yorumuyla ele alınmaya çalışılması da ayrı bir tartışma konusudur.