"Düşüncenin biçiminden önce hazırladığı izlenimini veren yapıtlarda şiir tansığının oluşmasına olanak yoktur. Uyum ve uyağın rastlantılarından doğmayan düşünceler sanatın içinde olamaz."
Ey her isteğim, her üzüntüm, duygu ve hayalim,
Senin aşkınla böyle coştukça,
Yüreğimde söner gözyaşlarım, sıkıntım ve usancım...
Her sözümü gül renkli ve ışıklı bir öpücük,
Seven bir yürekle ufuklara fısıldar.
Yazdıkça senin temiz aşkınla coşarak!..
Kadın nedir?..
O ışıklı menekşedir ki uçar,
Baharın güzelliği içinde o,
ufukların gülüşüdür.
Çiçek nedir?..
O da bir gülümseyen sevgidir ki
Temiz ruhunun güzel kokusunda bir kadınlık var!..
*****
Şimdi ruhum bu can çekişen güneşin
Solgun ışığının yansımalarıyla
Titreyip ağlayan bu denizin
İnleyen dalgaları önünde
Böyle kimsesiz, ölgün, darmadağın
Anılarını canlandırarak
Ağlıyor perişan, üzgün ve bitkin! ..
*****
Seyahate çıkan bir dostunuzun size her vardığı yerden düzenli olarak mektup,kart yazarken birdenbire susması ya öldüğüne veyahut Paris’e vardığına delalettir. Paris’in havasına giren adam mektup yazmak için artık vakit bulamaz, böyle şeylerle meşgul olmayı hiç düşünemez.
Bir cemiyette ahlak ve adetlerin ne suretle değiştiğini kelimelerin dönüşümünde görmeli. Üstat kelimesinin son senelerde aldığı mana bu itibarla küçük bir tetkike değer. Eskiden üstat herkesçe onaylanmış ustalıklara verilen büyük bir payenin ismiydi. Üstat dahiden bir rütbe aşağıdaydı. Son senelerde, maddi hayat zevkinin istilacı bir şekil almasıyla üstat kelimesinin de yavaş yavaş itibardan düştüğü görülür. Bizde bu kelime şimdi yarı yarıya küçümseme ve alayı içeren bir garip şaka sözüdür. Üstat okuyup yazmakla vaktini beyhude geçirmiş bir aptal ve bir bunağın sıfatı şeklinde manidar bir tebessümle söylenir. Bu kelimenin macerası birçok sosyal kıymetlerin etrafımızda nasıl değiştiğini gösterir.