Tarikatların en çok doğuda ve güneydoğuda bulunmaları bir
rastlantı değildir. Toplumun yalınkatlığı nedeniyle tarikatlerin kişi üzerinde en etkili olabileceği bölgeler bu farklılaşmamış,karmaşık
inanç ve değerlere sahip olmayan geri kalmış bölgelerimizdir.
Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Arazi Kanunu hep emperyalist devletler tarafından ileri sürülen «İdarî Reform» baskılarına verilen cevaplar olarak nitelenebilir.
Meiji döneminde siyasal bütünlüğü sağlamak için tekrar ön plana alınan imparatorluk kurumunu güçlendirmek için yaygınlaştırılan Shinto dininin, getirdiği değer ve inançlar bakımından, toplumu istenilen yönde etkilediği açıktır.
Dinin toplumu değil fakat toplumsal koşulların dini oluşturduğu yöntemiyle hareket edersek dinsel örgütlenmenin nedenlerini toplumun yapısında aramamız doğaldır.
Kıpırtı beklenebilir mi böyle toplumdan ? Koyun gibiler
Doğal olarak, geri kalmış bir topluma karşı kazanılan egemenlik, ancak, o toplumu o geri kalmış düzeyde tutarak sağlanabilir. Bunun için de toplumun geleneksel yapısını kıracak sosyoekonomik değişimlere karşı cephe alınacak ve o geleneksel yapıyı sürdürecek geleneksel kültür kalıplarından medet umulacaktır.İşte burada İslâm dini, telkin ettiği sabır, kanaatkârlık ve kadercilikle egemen sınıfların elinde, topluma karşı kullanacakları en büyük silah olacaktır.
Kapitalist gelişmenin doğal sonucu olarak çökmeye ve yok olmaya başlayan bazı sınıf ve zümreler,islamcı akımları sürdüren unsurlar olarak toplumda belirmişlerdir.