Ahmet Zeki Ünal

Ahmet Zeki ÜnalToplumda Tabakalaşma Ve Hareketlilik yazarı
Yazar
Çevirmen
9.0/10
2 Kişi
22
Okunma
1
Beğeni
1.437
Görüntülenme
Görülüyor ki, Marksist teori biçimsel olarak on dokuzuncu yüzyıl Avrupa'sındaki sosyal ve siyasal çatışmaların karakterini yansıtmaktayken, işlevselci teori de, aynı açıklıkla, hiçbir zaman bir emekçi sınıfı ideolojisi geliştirmemiş; hiçbir zaman bir emekçi sınıfı hareketine tanık olmamış; sosyal hiyerarşinin, büyük ölçüde, gevşek bir doku içinde ilintileştirilmiş ve üyelikleri kişisel yeteneğe bağlı sayılan örgütlü statü gruplarından oluştuğuna inanılan ABD'deki toplumsal durumu yansıtmaktadır (Bottomore, 2000: 225).
Tumin şöyle yazmaktadır: "Mademki açıkça vazgeçilmez olan diğer tüm önemli sosyal işlevlerin yerine getirildiği, ama ödül ve saik olarak eşitsizliğin olmadığı kuramsal bir model tasarlanabilir, öyleyse tabakalaşma yapısal ve işlevsel zorunluklar ve kaçınılmazlıklar bakımından nasıl açıklanabilir?" Organize sosyal eşitsizliği sonsuzlaştıran kilit mekanizmaları açıklamak için analizini genişleterek, "bilinen tüm akrabalık sistemlerinin temel özelliklerinden biri" diye yazar Tumin "nesilden nesile eşitsizlikleri aktarma işlevi üstlenmeleridir. Benzer şekilde, bilinen tüm tabakalaşma sistemlerinin temel özelliklerinden birisi, akrabalık sistemlerini eşitsizlikleri aktarma aracı olarak kullanmalarıdır. Mademki bu doğru, öyleyse akrabalık sistemlerinin eşitsizliğin aktarıcıları işlevini yok etmenin (böylece akrabalık sistemlerinin tanımını değiştirmenin), nesille ilişkili bu eşitsizlikleri de yok edeceği tanım itibariyle doğrudur. Açıktır ki ebeveynlere, kendi çocuklarına hem avantaj hem de dezavantaj aktarma yeteneği ve hakkı verilmemesi, akrabalık yapısının mevcut bütün kavramlarında ciddi bir değişiklik gerektirirdi" (aktaran Berberoğlu, 2009: 120).
Ekonomik koşullardaki eşitsizliğin, gerek toplum gerek özel sosyal gruplar için birtakım önemli sosyal işlevlere sahip olduğunu ileri süren, göz önüne alınması gereken başka birçok iddia vardır. Örneğin, müreffeh bir toplumda 'pis işler'in görülmesini düşük ücret ve buna eşlik eden yoksulluğun sağladığı söylenebilir. Görevleri ne olursa olsun eğer bütün insanlar aynı ücreti alırlarsa, pis ya da alçaltıcı işler asla görülmez. Refah eleştirileri bu iddianın yanı sıra şu tipik iddiayı da ileri sürer: Belirli ekonomik etkinlik biçimlerinin düşük ücretle yapılmasını sağlamak sağlamak için, sosyal yardımların piyasadaki kazanç rayicinin altında olması gerekir. Yani eğer sosyal yardımlar düşük gelir seviyesinin üstüne çıkarsa, ortada iş aramak için gerçek bir gerekçe kalmaz. Yoksulların damgalanmasının, insanları çalışmaya ve genel üretime katkıda bulunmaya zorlamak gibi önemli bir ekonomik işlevi vardır (Turner, 2002: 43).
Sosyal konumlar için girilen rekabetçi yarış, şartlarda eşitlik olmazsa eşit bir yarış olmaz.
Tabakalaşma ve eşitsizlik evrensel birer olgu olmalarına karşın, bunların biçimleri bir toplumdan diğerine göre, sosyal gelişmenin düzeyine, kaynakların kıtlığına, dolayısıyla özel beceri ve yeteneğe duyulan ihtiyaca bağlı olarak değişiklik göstermekledir. Davis ve More'un kuramı, aşağıdaki kısaca dile getirilen önermeleri ileri
Tabakalaşma, bireylerin, onları dolgun ücretler ve statüyle ödüllendiren ve işlevsel bakımdan asli işleri yerine getirme yeteneklerinin ölçüsüne göre eğitilmelerini belirleyen bir sistemdir. Tabakalaşma, "toplumların, en önemli görevlerin doğru biçimde en yetenekli kişilerce yerine getirilmesini sağlayan" mekanizmasını oluşturmaktadır. Bu açıdan bireyler sosyal yapıda öyle bir şekilde motive edilir ve yerleştirilir ki, bunun kaçınılmaz sonucu sosyal bir eşitsizliğin doğmasıdır. Farklı sosyal tabakalar arasındaki sosyal eşitsizlik, toplumun devamı ve korunması açısından olumlu işlevler görür; ama aynı zamanda, sosyal rol farklılaşmasının olduğu bütün toplumlarda kaçınılmazdır da (Turner 1997: 41).
Mesleki konumlar tabakalaşma sisteminde hiyerarşinin temel birimlerini oluşturmaktadırlar, fakat bunlar zorunlu olarak başkalarının yargısının ve değerlendirmesinin doğrudan konuları değildirler. Bunlar daha çok, bu değer biçilen farklı mesleki konumlara bağlı özellikler ve niteliklerdir. Ya da başka bir değişle, bunlar, başkalarının değerlendirmeye hevesli olduğu (bir sosyal konum değil, onun özellikleri değerlendirilir) kültürel olarak anlamlı olan sosyal konumlara bağlı niteliklerdir (Swingewood, 2010: 270).
bir kişinin sosyal statüsü başkalarının onun hakkındaki yargısının bir sonucudur; bu yargı, o kişinin yaşama tarzının toplumda kabul görmüş değerlerle az ya da çok uyuştuğunda; davranış, giyiniş, yaşayış vb. biçiminin toplumun başat normlarına az ya da çok uyduğunda ortaya çıkmaktadır.
Amerikan işlevselcilik kuramının başlıca temsilcilerinden biri olan Parsons'a göre, tabakalaşma sosyal bir sistemin bütünlüğüne ait bir hiyerarşidir ve bu hiyerarşi ortak bir değerler sistemine bağlıdır. Parson'un toplumsal sistem anlayışı analitik açıdan ayrı olan iki sistemle, kişilik ve kültürle bağlantılıdır. Toplumsal sistem, sosyo-kültürel bir ortamda etkileşim halinde olan aktörlerden meydana gelmektedir. Bu "kültürel bir yapıya sahip olan ve ortak sembollerden oluşan bir sistem"in dolayımıyla gerçekleşen bir süreçtir. Parsons, her toplumsal sistemin esas olarak dört alt sistemden -akrabalık, sosyal tabakalaşma, iktidar ve din meydana geldiğini düşünmektedir. Asıl toplumsallaştırıcı unsurun akrabalık sistemi olmasına karşın kazançların farklılaşmış bir toplumsal yapı içerisinde dağıtılmasının aracılığını da tabakalaşma gerçekleştirmektedir ve bu iki alt sistem aslında toplumdaki eşitsizlik modelini pekiştiren ve sürdüren bir rol oynarlar (Swingewood, 2010: 252).
statü kavramına işlevselci bakış, derin eşitsizlikleri, çıkar çevrelerinin rolünü, kaynakların tekelleştirilmesini ve Amerikan toplum hayatındaki gruplar arası çatışmaların yaygınlığını (Bendix ve Lipset, 1966; Tumin, 1970) ihmal etmekle suçlanmıştır (Turner, 2000: 22. 23).
Amerika'nın sınıfsız bir toplum olduğunun kuramsal savunusu yalnızca herhangi bir toplumsal bölünmenin göze çarpmadığı iddiasına değil, aynı zamanda ve bununla bağlantılı olarak, bireylerin ve grupların ödüller hiyerarşisinde alacakları yere ilişkin ölçütlerin, tutarlı bir sınıf kalıbının ortaya çıkmasını engelleyecek derece- de çok ve çeşitli olduğu iddiasına dayanmıştır (Parkin, 1997: 597). Böylece sosyal tabakalaşma, saygınlık mertebelendirilmesiyle (ranking) eşitlenen daimi bir konumlar derecesi olarak görülmüştür.
sınıfların, aile ve kilise gibi gerçek varlıklar mı, yoksa istatistiksel tahayyülün ürünleri mi oldukları tartışma konusu olmuştur. Bu ikinci görüşün savunucuları, Amerikan toplumunda ödüllerin bölüşümünün yukarıdan aşağıya, az çok kesintisiz bir süreklilik görüntüsü içinde olmasından etkileniyorlardı; böylece daha yüksek bir sınıfı ya da tabakayı daha aşağı olandan ayırt eden sınır çizgilerinin varlığına karar vermek, keyfi ve anlamsız bir süreçmiş gibi gözüküyordu. Keyfiydi, çünkü doğal çizgiler olmayınca, hemen her yerde yapay bir çizgi çizmek mümkündü; anlamsızdı, çünkü böylece ortaya çıkan sınıflar, paylaşılan ve kabul edilen bir üyelik anlamında gerçek toplumsal gruplaşmalara karşılık gelmezdi. Bu görüşün en erken ifade ediliş biçimlerinden birine göre, "alana bir toplumsal sınıf aramak üzere giren araştırmacı, orada olmayan bir şeyin peşinde demektir, onu ancak, zihnin uydurduğu bir şey olarak kendi kafasında bulabilir" (Parkin, 1997: 597).
Avrupa kökenli toplumsal kuramlar, ağırlıklı olarak endüstriyel toplumlardaki ekonomik sınıfların rolüyle ilgilenirken, Amerikan sosyologları ise bireylerin toplumsal hareketliliği çalışmaları, mesleki yapı çözümlemesi (Blau ve Duncan, 1967) ve saygınlığa ilişkin öznel duygularla (Burris, 1987; Pease ve diğerleri, 1970; Wenger, 1987) daha çok ilgilenmişlerdir (Turner, 2000: 22).
tabakalaşma kuramında birbirleriyle çatışan veya yarışan iki ana eğilimden söz edilebilir: Bunlardan biri insanlar arası dayanışmanın gerekliliğinden yola çıkar ve belirli ölçülerde bir tabakalaşmanın zorunlu olduğu sonucuna varır. Öteki kuram da, eşitsizliğe dayanan tabakalaşmanın çatışmadan veya dayanışma eksikliğinden kaynaklandığı varsayımından yola çıkarak dayanışmanın artırılması yoluyla eşitsizliklerin azaltılabileceği veya tümüyle ortadan kaldırılabileceği sonucuna ulaşırlar.
Sınıf nesnel olarak veriliyken, statü insanların sosyal farklılıklar hakkındaki değerlendirmelerine bağlıdır. Sınıflar, mülkiyet ve kazançla eşleşen ekonomik etkenlerden kaynaklanırlar; statü ise grupların izlediği değişen hayat tarzları tarafından belirlenir (Giddens, 2000: 263).
Resim