19. yüzyıl boyunca Fransa ve Britanya amansız bir emperyalist yayılma ve küresel egemenlik yarışına tutuşurlar. Louvre ve British Museum bu yarışın kültürel simgelerine dönüşür. Arkasından 1870'lerde Almanya'nın da bu kolonyal çekişmeye katılması ile birlikte Berlin Müzesi de onlara katılır.
Amerikan müzeleşme hareketinde, evrensel tutkular kadar, güçlü ulusal saikler de rol oynar. Bunlar arasında en öncelikli olanı, Yeni Dünya'ya hücum eden farklı kökenlerden göçmenlerin Amerikanlaştırılmasıdır.
Kısacası Topkapı'da, daha 15. yüzyılda, Osmanlı'nın en büyük rakibi olan Kutsal Roma İmparatorlarının hanedanı (1438-1470) Habsburglar'a ait efsanevi koleksiyonlarla boy ölçüşebilecek kadar görkemli bir Rönesans müzesi kurulmuş bulunuyordu.
Kolay kolay özne olamayız. Telaffuz ettiğimiz her yargı, her sözümüz bizi ortamın ve bağlamın ama esas önemlisi cemiyetin ya da toplumun içinde belli bir konuma yerleştirir ki o konuda tek başımıza olsak bile sonuçta bir gruba üyeyizdir.
1930'larda Amerika'da sanat, son derece politikleşmiş bir alan oluşturur. Etkin sanatçıların üye olduğu Amerikan Sanatçıları Kongresi, Komünist Parti'nin (AKP) elindedir.