Gerçek şekerin neslinin tükendiği, şeker pancarının bulutların arasında, dodolar ve horozlarla raks ettiği bir dönemde, insanların elinde sakarinden başka bir şey kalmamıştı. Revaninin tadı kaçmış, baklava üreticileri tuzlu baklava yapmayı deneyerek son bir çırpınışın ardından kepenklerini kapamışlardı. Haysiyet sahibi hiçbir tatlıcı, sanatına sakarin denen mendeburu yaklaştıramazdı... O gün bugündür dünya daha tatsız bir yerdi ve karabiberli çikolata yüzünden zırt pırt hapşıran insanların burun delikleri genişler olmuştu.
Eğer geleneklerin fiziksel varlığı olsaydı, iki günde yaşlanır, çökerdi. Yalnızca bayram harçlığı isimli olan yetmişine gelip de yedisindekilere Madonna misali taş çıkarabilirdi, o da gençlerin kendisini unutmamak konusundaki hevesleri saye sinde...
Nasıl bir devire denk düştüm yahu? Bütün cihan mı böyle karanlıktır bu vakitte ve tarihte? Duvarlar parlak ve pürüzsüz, divanlar metal, entariler dar. Her şey bir acayip, renksiz ve soğuk... Hakikaten soğuk."
"Yüce insan ırkının büyük koalisyon devleti" pek düşkündü halkına. Bir anne kadar buyurgan, bir baba kadar otoriter, bir görümce kadar çekilmez karşı komşu kadar dış kapının mandalı...
yüce insan ırkının koalisyonu, aydınlanmış devletliler, halkın iyiliği ve güvenliği için zorla güzellik yapmış, çeşitli dayatmalarla taktırmıştı o kameraları ekranlarına. Amaç, yedi yirmi dört halkı gözetlemek, özel hayatlarına müdahale etmek, sakıncalı derecede yenilikçi ve özgürlükçü fikirlere kapılmalarını engellemek değildi. Onlara, kendi hanelerinde ve özel alanlarında, önceden belirlenip sınırları çizilerek bir kalıba oturtulmuş toplum kurallarına ve değerlerine aykırı, uzak durmak üzere koşullandırıldıkları, kendilerinden başka kimseyi ilgilendirmeyen davranışlarda bulunmaktan, birey olmaktan kaçınmalarına yardımcı olmak hedeflenmişti...
Anneler böyledir işte, gemileri hızlıca suya indirir, kolayca batırır, eve filikayla dönerlerdi. Dönüş yolunda suçu üzerilerine atacakları bir erkek de, her zaman bulunurdu.
Hmm, öteki dünyadan bir hafta sonu ziyareti demek?
Ölümden sonra hayat var mı yani?
"Ölümden önce ne kadar varsa, o kadar var."
"Hmm. Hangi öteki dünya peki? Cennet mi?"
Adam dudaklarını büküp gözlerini tavana çevirdi.
"Cehennem?"
Ona sorsanız, bilinen ve bilinmeyen her sorunun çaresi internetteydi. Genç, insanların interneti yalan yanlış, yarım yamalak veriler koymak ve bu vasıfsız bilgileri ciddiye alan saftiriklerle dalga geçmek amacıyla kullanıldığından bihaberdi.
Korkacak ne kalmıştı ki? Sonuçta, yüce insan ırkının koalisyonu, aydınlanmış devletliler, halkın iyiliği ve güvenliği için zorla güzellik yapmış, çeşitli dayatmalarla taktırmıştı o kameraları ekranlarına. Amaç, yedi yirmi dört halkı gözetlemek, özel hayatlarına müdahale etmek, sakıncalı derecede yenilikçi ve özgürlükçü fikirlere kapılmalarını engellemek değildi. Onlara, kendi hanelerinde ve özel alanlarında, önceden belirlenip sınırları çizilerek bir kalıba oturtulmuş toplum kurallarına ve değerlerine aykırı, uzak durmak üzere koşullandırıldıkları, kendilerinden başka kimseyi ilgilendirmeyen davranışlarda bulunmaktan, birey olmaktan kaçınmalarına yardımcı olmak hedeflenmişti... Bir de eve hırsız girerse güvenlik güçlerinin haberi olsun falan diye, herhalde...