“Ben annemin her an içine bakabileceği camdan bir evde yaşıyorum. Camdan bir evde yaşayan insanın bir şeyleri kendini ele vermeden saklaması olanaksızdır. Bunun ancak tek bir yolu vardır; o şeyleri zeminin altına saklarsınız. Fakat o zaman onları kendiniz de göremezsiniz.”
Üzerine örttüğümüz her şeyin altında kalırız çünkü. Eksik olduğumuzu ararız hem de eksik bırakandan ya da ona benzeyenden. Noksanımızı, bizi zaten noksan bırakandan dileniriz bir ömür boyu
Yalnızca çok uzun süre içimde hapsolmuş duyguları hissetmeme izin verdiğim zaman, geçmişimden kurtulmaya başladım. Hakiki duygular asla zorla hissedilemez. Yalnızca varlardır ve var olmalarının bir sebebi vardır, bu sebep çoğunlukla gizli olsa da.
Zehirli pedagoji, yalnızca -çocukken sürekli cezalandırılma korkusuyla yaşadıkları için- takmak zorunda oldukları maskeye güvenebilen aşırı derecede iyi uyum sağlamış bireyler yetiştirir. “Senin iyiliğin için seni böyle eğitiyorum" cümlesi bu yaklaşımın arkasındaki asıl ilkedir. "Seni döversem ya da sana acı çektirecek ya da seni küçük düşürecek sözler söylersem, bu tamamıyla senin iyiliğin içindir."
Kendisini sevdiği bir kimse tarafından terk edilmiş hissettiğinde ya da kendisine uyum sağlamasını kolaylaştıracak yeterli açıklama ve bilgilerinin verilmediği ortamlarda "kaybolmuş", "dünyada yapayalnız" olduğunu düşünmeye başlıyor.
Bir ahlak sistemi bizlere ne yapmak ve ne yapmamak gerektiğini söyler ancak bizlere ne hissetmemiz gerektiğini söyleyemez. Samimi gerçek duygular üretilemez, yok edilemez de. Bu duyguları yalnızca bastırabilir, kendimizi avutabilir ve bedenlerimizi kandırabiliriz.