Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

All About Space

All About SpaceAll About Space - Sayı 1 - 2019/11 dergisi
Dergi
8.6/10
277 Kişi
1.176
Okunma
177
Beğeni
5,8bin
Görüntülenme

All About Space Gönderileri

All About Space kitaplarını, All About Space sözleri ve alıntılarını, All About Space yazarlarını, All About Space yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
TİTAN, YAŞAM İÇİN GEREKLİ MADDELERE NASIL SAHİP? 1. Atmosferi var Titan, yüzeyden 600 kilometre yukarıya uzanan kalın ve yoğun bir atmosfere sahip ve bu atmosfer yüzeyini zararlı radyasyondan koruyor. 2. Titan’ın bir enerji kaynağı var Titan, Güneş’ten Dünya’nın on katı daha uzak, ancak yine de yaşamı sürdürmek için yeterli Güneş enerjisi aldığına inanılıyor. 3. Yüzeyinde organik maddeler var Titan’ın atmosferinden düştüğü düşünülen organik maddelerle kaplı ovaları ve kumulları var. Deniz ve göl yataklarının da olduğu varsayılıyor. 4. Sıvı, yüzeyinde kalabiliyor İnsan vücudunun yaklaşık yüzde 60’ı su. Titan, yüzeyinde potansiyel bir egzotik yaşam formunu destekleyebilecek sıvı hidrokarbonlar barındırıyor. 5. Büyük olasılıkla yüzeyinin altında su var Titan’ın kabuğunun derinliklerinde sıvı su okyanuslarının bulunduğu düşünülüyor. Burada bildiğimiz anlamda yaşamın var olma olasılığı bulunuyor. 6. Titan’ın hava durumu Titan’ın, yüzeyinde organik maddeleri taşıyabilen rüzgâr ve yağmura sahip olması, yaşam için gerekli olan maddeleri potansiyel olarak bir araya getirebileceği anlamına geliyor.
ARECİBO TELESKOBU Arecibo, 2016 yılına kadar dünyanın en büyük tek açıklıklı teleskopuydu ve birçok heyecan verici radyo astronomi keşfine imza attı. Uzaylı yaşamı tespit etmek amacıyla büyük miktarda veri toplamak için kullanıldı. Birçok filmde, video oyununda ve dizide yer aldı. Porto Riko’nun yağmur ormanlarında, bir dolinin içinde yer alan dev çanak antenin kökleri 1950’lerin füze savunma programına dayanıyor. Gelen nükleer silahların atmosfere yeniden girdiklerinde radar tuzakları bırakması, gerçek bombayı sahtelerinden ayırmayı imkânsız hale getiriyordu. Atmosferin üst katmanlarını inceleyerek bu ayrımı yapabilmek için yeterli bilginin toplanabileceği umuldu. Teleskop, hayatının ilk dönemlerinde Ay’dan yansıyıp geri dönen sinyalleri algılayarak Sovyet radar kurulumlarının yerinin belirlenmesine de yardımcı oldu. Tasarım, New York’ta bulunan Cornell Üniversitesinden William E. Gordon tarafından denetlendi. Orijinalinde tel örgü olarak tasarlanmıştı, ancak daha sonra küresel bir reflektör oluşturmak için binlerce alüminyum panelle inşa edildi. Bu çanağın kendisi hareket edemese de 150 metre yukarısında asılı duran alıcı hareket ettirilerek odaklanması sağlıyordu. Alıcı platform, kulenin üç köşesinde bulunan kulelerden uzanan 18 çelik kablo ile asılmıştı ve 40 derecelik bir görüş konisine sahipti.
Reklam
DAHA HIZLI BİR UZAY ARACIMIZ OLMALI ÇÖZÜM: Nükleer, plazma ve kimyasal itiş Uzayda daha uzak yerlere gitmek için çok hızlı gitmemiz gerekir. Bu, sadece oraya daha erken varmak için değil, oraya varabilmek için gerekli. Yörüngede yeteri kadar hızlı dolanamayan bir uzay aracı, yörüngeden ayrıldıktan sonra rotasını hedefle kesişecek kadar eğimli bir hale getiremez. Tsiolkovsky’nin roket denklemi, bir uzay aracının hızının taşıdığı yakıt miktarı ve egzoz hızı (yakıtın yanması ile ortaya çıkan özel itki) tarafından belirlendiğini söylüyor. Falcon 9 veya Soyuz gibi roketler, yüksek oktanlı kerosen ve sıvı oksijen karışımı yakıyor. Bu yakıt daha ucuzdur ve kullanımı daha kolaydır ancak yalnızca saniyede üç kilometre egzoz hızı üretebilir. Yüzde 95’i yakıttan oluşan bir roket ile egzoz hızının üç katına, yani saniyede dokuz kilometreye hızlanabilirsiniz. Plüton’a gönderilen New Horizons görevinin saniyede 16 kilometreden yüksek hıza ihtiyacı vardı, bu yüzden onu fırlatan Atlas V’in yüzde 0,15’inden daha hafif olması gerekiyordu. En verimli teorik roket yakıtı, bazı roketlerde kullanılan sıvı hidrojendir fakat bu yakıt bile gerçekçi boyutlardaki bir uzay aracını dış gezegenlere ve ötesine göndermemiz için yeterli değil. Bunu başarabilmenin tek yolu, daha egzotik motor tasarımları icat etmek.
UZAY ÇÖPLERİNDEN KURTULMAK ÇÖZÜM: Eski itici roketleri kullanmamak ve çöpleri toplamak Uzay artık el değmemiş bir boş alan değil. 1957’den beri alçak Dünya yörüngesini bir çeşit hurdalığa çevirmiş durumdayız. Burada gezen en büyük cisimler aslında eski roketlerin üst kademeleri ve bunların tanklarında kalan yakıt, Güneş tarafından ısıtıldığından patlama riski taşıyor. NASA artık bunu önlemek için roketlerin kullanılmayan itici gazlarını boşaltmasını zorunlu kılıyor, ancak yüzlerce eski üst kademe roket enkazı hâlâ Dünya’nın etrafında dolanıyor. Bu cisimleri yerden takip etmek bir ölçüde kolay, ancak takip edilemeyen çok daha küçük parçalar da var. Katı yakıt roketlerinin motorlarının egzozundan çıkmış küçük tanecikler veya güneş ışığı nedeni ile soyulmuş boya parçaları, bir uzay aracına çarpana kadar görünmezdir. Farklı bir yörüngede seyreden bir uyduya çarptıklarında, tüfekten fırlamış mermi gibi etki yapabilirler. Uzay enkazı temizlenmezse, enkazın uydulara çarpıp onları parçalaması, bu parçaların çarpışmaya devam edip binlerce yeni küçük parça oluşmasına neden olan (Kessler Sendromu) bir olay ortaya çıkabilir. 1996’dan beri uzay çöpü ile çarpışma nedeniyle en az üç uydu kaybedildi. Uzay araçları Uluslararası Uzay İstasyonu’nu koruyan çok katmanlı kalkan benzeri yapılarla kendilerini küçük boyutlu uzay çöplerinden koruyabilir ancak daha büyük parçaların tek tek avlanması ve yörüngeden çıkarılması gerekiyor.
KEMİK VE KAS KAYBI ÇÖZÜM: Dönen halterler Mikro yerçekimindeki astronotlar her ay kemik kütlelerinin yaklaşık yüzde ikisini kaybediyor. 8 aylık Mars yolculuğunun ardından astronotlar, Mars yüzeyinde bir üs inşa etme görevine başlayacakları için en güçlü olmaları gereken anda aslında en zayıf noktalarına gelmiş olabilirler. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar günde iki saat koşuyor ve egzersiz yapmak için halter taklidi yapan elastik bantları çekiyor. Ancak bu da yeterli gelmiyor ve astronotlar Dünya’ya her zaman gittiklerinden daha zayıf olarak dönüyor. Uzay aracını döndürmek yapay bir kütle çekimi oluşturmaya yarıyor ancak bunun için de uzay aracının çok büyük olması gerekiyor. Uzay aracı her 15 saniyede bir tur atacaksa, Dünya’daki yerçekimini yapay olarak oluşturmak için dönecek tekerleğin çapının 112 metre yani Uluslararası Uzay İstasyonunun tamamından daha büyük olması gerekiyor. Yerden tasarruf etmenin bir yolu, mürettebat bölmesini uzun bir kirişin bir ucuna, motorları da diğer ucuna koymak. Yani halter benzeri bir yapı oluşturmak. Uzay aracı bu şekilde yol boyunca yuvarlanarak ilerleyecek.
UZAY KEŞFEDİLEMEYECEK KADAR BÜYÜK ÇÖZÜM: Warp sürücüleri Gözlerimizi Güneş Sistemimizin sınırlarının ötesine diktiğimizde, mesafeler gerçekten göz korkutucu hale geliyor. Daha büyük bir uzay aracını gerçekçi bir zaman ölçeğinde oralara göndermek için, bir tür warp sürücüsü teknolojisine ihtiyacımız olacak. Teorik fizikçi Miguel Alcubierre, Einstein’ın uzay-zaman denklemlerine sadık kalıp, uzayın kendisini bozarak bu büyük mesafeleri ışık hızını aşmadan hızla kat etmek için bir çözüm önerisi sunuyor. Sorun şu ki, bu uzay-zaman geometrisinin denklemleri, negatif enerji yoğunluklu egzotik maddeye, başka bir deyişle, antikütle çekimine ihtiyaç duyuyor. Şu anki fizik anlayışımızdaki hiçbir şey bize böyle egzotik bir maddenin var olduğuna dair bir umut vermiyor. Bu yüzden imkânsız bir problemi çözmek için başka bir imkânsız problem yaratıyor olabiliriz. Alcubierre’in kendisi bile bir warp sürücüsünün pratik olduğuna inanmıyor.
Reklam
Evreni keşfederken karşımıza çıkan büyük zorlukları nasıl yeneceğiz? Apollo’nun Ay’a inişinden sonra mürettebatlı uzay araştırmaları tamamen siyasi nedenlerden dolayı durmuş gibi görünebilir ancak gerçek engeller aslında fizik yasaları tarafından konulmuş durumda. Mars, Dünya’ya Ay’dan 240 kat daha uzakta ve insansız uzay araçlarının oraya ulaşması genellikle sekiz ay sürüyor. Eski NASA yöneticisi Charles Bolden, Mars’a yolculuk süresini kısaltacak yeni itme sistemleri istediğini söyledi. Ancak Mars’a yapılacak hızlı bir görevin bile çorak ve tehlikeli bir dünyada 26 ay boyunca konaklamak için hazırlıklı olması gerekecek. Uzun bir aradan sonra hükümet, uzay ajansları ve özel şirketler mürettebatlı uzay keşiflerine tekrar odaklanıyor ancak Mars nihai hedef değil; sadece bir sonraki büyük adım. İnsanlık sonunda daha da uzak, hatta belki diğer güneş sistemlerindeki gezegenlerde ve uydularda yürüyecek. Ancak bunu başarmak için, itme ve navigasyondan, yiyecek hazırlama ve yaşam alanı inşasına kadar inanılmaz bir dizi yeni teknoloji geliştirmemiz gerekecek.
JÜPİTER VE SATÜRN’ÜN MERKEZİNDE NE VAR? Güneş Sistemimizdeki tüm gezegenler arasında Jüpiter ve Satürn, belki de en yanlış tanımlanmış olanlar. Gaz devleri olarak bilinen bu iki devin isimlerine bakarak çekirdeklerinde gaz ve buluttan başka bir şey olmadığını varsayabilirsiniz. Olağanüstü boyutları sayesinde gezegenler, gazlarını sıvı halde tutabilmek için yeterli ısı ve basınç biriktirirler. Bu ekstrem koşullar altında, gezegenlerin dış gaz katmanlarının hemen altındaki büyük denizlerde hidrojen ve helyum akar. İki devden daha büyüğü olan Jüpiter’in, Güneş Sistemi’nde saf hidrojenden oluşan en büyük okyanusa ev sahipliği yaptığı düşünülüyor.
CEHENNEMİ KEŞFETMEK Venüs’ün yüzeyi yine de Güneş Sistemi’ndeki en vahşi ortama sahip. Yükseklerdeki iyi huylu koşulları üreten yoğun karbondioksit, Güneş ısısını sera etkisiyle hapsediyor. Yüzey sıcaklığı ise Merkür’ün yüzeyinden daha yüksek. Atmosferin yoğunluğu nedeniyle yüzeydeki basınç Dünya’nınkinin 92 katı, yani okyanusta neredeyse bir kilometre derinlikteki basınca denk. Bu zorlu ortam, yüzeyi keşfetme kabiliyetimizi ciddi şekilde sınırlıyor. 1961 ile 1984 yılları arasında 16 sonda gönderen Sovyetler, Venüs keşfi konusunda uzmanlaştı. Isı ve basınçla karşı karşıya kalan araştırma araçları arasında en uzun süre hayatta kalanı, 127 dakika dayandı.
MARS GÖREVİ On yıllardır Mars’a uzay aracı gönderiyoruz. Komşu gezegenimiz uzun zamandır bilim insanlarının ilgisini çekiyor çünkü bir zamanlar Dünya’ya benzediğini düşünüyoruz. Büyük ihtimalle milyarlarca veya yüz milyonlarca yıl önce, Mars’ta potansiyel yaşam alanları sağlayan okyanuslar ve denizler vardı. Ancak zamanla atmosferini kaybetti, suyu buharlaşıp gitti ve bugünkü yüzeyi çorak, ıssız arazi haline geldi. Ancak, Mars’a gönderilen sayısız görev sayesinde bunun her zaman böyle olmadığını biliyoruz. 1976’da gezegene inen NASA’nın Viking 1 ve 2 uzay araçları, ilk olarak yüzeydeki yaşam belirtilerini aradı ve bir şey bulamadı. 2004 yılında inen Spirit ve Opportunity yüzey araştırma araçları, Mars’ın bir zamanlar ıslak olduğuna dair kanıtlar buldu. 2012’de iniş yapan ve bugün hâlâ faaliyette olan Curiosity yüzey araştırma aracı, eski bir nehir yatağını ve hatta organik molekülleri bularak Mars’ın bir zamanlar ne kadar yaşanabilir olabileceğinin en ayrıntılı resmini çizdi.
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.