Uzun ve yoğun geçen, bir satır bile okumaya fırsat bulamadığım bir haftanın ardından muhteşem bir kitapla edebî açığımı kapattım. İyi olduğunu duymuştum ama bu kadarını beklemiyordum. İki ayrı rota izleyerek sürüyor kitap. 3.kişinin ağzından yaşını almış, emekli olup Tokyo'ya yerleşmiş Yoshie Watanabe'nin yaşadıklarını okurken değişik zaman dilimlerinde hayatına giren dört ayrı kadının ağzından da Bay Watanabe'nin geçmişini okuyoruz. Watanabe'nin hayatı öyle bir hayat ki önce Japonya'da olan 2011 büyük depreminde buluyoruz kendimizi sonra hayatının yelpazesi geçmişe dönüp Hiroşima ve Nagazaki'ye açılıyor ve atom bombasının sıcağında erimeye bırakıyor okuru. Watanabe ve hayatına giren kadınlarla birlikte İspanyol İç Savaşı sonrası, Arjantin'deki baskı rejimi, Vietnam Savaşı, Çernobil kazası, Fukuşima nükleer santral kazası gibi olayların içinde buluyoruz kendimizi. Ayrıca travmalar, kadın, anne, eş, sevgili olmak, antisemitizm, aidiyet gibi konulara da parmak basıyor kitap. Yaşlılık, yalnızlık,ölüm korkusu ve acılar... Kolektif ve bireysel acılar, birden Pandora'nın kutusundan fırlar gibi Watanabe'nin hayatının şeklini değiştiren acılar...Kitap durup düşünmelik, sorgulatıcı. Ayrıca bizi Paris, Amerika,Japonya,İspanya ve Arjantin'e götürmesine, yazarın Japon kültürüne ve dünya tarihine bu kadar hakim olmasına,anlatımına, dipnotlardan öğrendiğim bilgilere, su gibi akan çeviriye bayıldım. Çok güzel kitap, çok beğendim.