Bugünün Türkiye'sinde müzik alanına bakıldığı zaman, birbiriyle çelişkili kültür farklılaşmalarını yaşayan bir toplum yapısının tüm özellikleri kolayca görülebilir. Herkes kendi müziğini dinlemektedir. Dil bilen, yüksek öğrenimli, batıya dönük kişiler klasik batı müziği; geçmişe bağlı, geleneksel değerlere üstünlük tanıyan gelir düzeyi üstün, gece ve eğlence yaşamına düşkün, içkiyi seven kişiler Türk Sanat Müziği; Anadolu'nun çeşitli yörelerinde oturan ve geleneksel halk değerlerine bağlı bulunan, fazla tahsil görmeyen, kültür düzeyi yüksek bulunmayan, ekonomik gelişmeler karşısında kitlelerin yanında yer alan ilerici dünya görüşüne sahip kişiler Türk Halk Müziği; lise ve üniversite gençliği, kültüre önem vermeyen magazin düşkünü, eğlenceye meraklı aydın olmayan kişiler hafif batı müziği veya aranjman müziği; genellikle büyük kentlerin kenarlarında ve varoşlarında gecekondularda oturan, köyden kente göçetmiş fakat kentte umduğunu bulamamış, geçim sıkıntısı ve aile sorunları ile içiçe yaşayanlar şoförler ve benzeri ara işlerde çalışan esnaflar, işsiz ve başıboş gezenler arabesk müziği dinlemektedirler. Konuya biraz daha toplumbilim açısından bakılırsa bu liste daha da uzatılabilir. Ne var ki, insanlar kesin sınırlandırmalar içine konulamazlar. Yukarıda belirlenen genellemeler dışında kalan karma yapıda kişilere de çoğunlukla rastlamak olanaklıdır. Karma yapıdaki kişiler de ayrı bir genelleme kuralı oluşturabilirler ama diğer genellemeleri değiştiremezler.
Hukuk tarihi, bir bakıma baskıya, adaletsizliğe karşı
toplumların verdiği savaşların tarihidir. Tüm dünya adaletin
gerçekleşmesi için uğraşmaktadır3. Haksızlığa karşı koymak bir
toplumsal görev olarak benimsenmiştir. Toplumun iç varlığını ve
asgari düzenini koruyabilmesi için haksızlığa karşı direniş zorunlu
bir duruma gelmiştir. Toplumun yararı için herkes gereğinde
hukuk savaşçısı olabilmiştir. Toplumsal sorumluluk bilincinin
artması adalet düşüncesini ön plana çıkarmıştır4. Sosyal yaşamda
adalet her açıdan gereklidir. Bu nedenle, adaletin aranması ve
gerçekleştirilmesi aslında hukukun en önde gelen ödevidir. Adaleti
biçimlendirmek ve öze kavuşturmak, hukuk düzeninin ana
yapısını yansıtmaktadır.
Zaman zaman kendi koyduğu düzeni çiğneyen otoritelere
rastlanmaktadır. Hukuk düzenini kuran ve uygulayan gücün
hukuku tanımaması, çiğnemesi toplumları kendiliğinden bir adalet
savaşımına sürüklemiştir.