Bugün tatlı şeyler söylemek istiyorum. Tüm yokluğa, iç yalnızlığına, umutsuzluğa dikine giderek, karşı koyarak. Havadan sudan konuşur gibi. Kalemimin ve gönlümün isteğince.
Daha doğrusu: Seven insan, sevdiği insanın ölümüne inanmaz ve aklı almaz.
Kadın olsun, erkek olsun, çocuk olsun.
“Nasıl ölür?” der seven insan.
Sevmeyenler:
“Öldü işte!” derler.
İkinci Dünya savaşı öncesinde Türkiye'mizde kuşkusuz sağ da vardı, sol da vardı. Yasaklanmış bulunan örgütsel faaliyetler ve işçi hareketleri bir yana bırakılırsa, Türkiye'de fikir alanında genel ve kesin bir taraf tutma, zıtlaşma daha oluşmamıştı; belkide saflar bile tam belirlenmemişti. örnek mi istersiniz: Sonraki yılların büyük komünist
Ne ki kof böbürlenenlere, sanatı oyunlaştıranlara, iyi-kötü kişiliğini yadsıyanlara katlanamazdı hiç. Kim katlanabilir ki?
Diyeceğim, “anılaşmak” boynumuza borç.
Kaç bin alkış, gözyaşı ucu
Sarmaş dolaş arkadaşlık papucu Aynaların bu kaçıncı öpüşü
Bu gece mi bu yağmurun yağışı?
Bir oyuncu geçiyor iki büklüm, sus Yaşadığı günlerin doruklarından.
Kala kala bir yağmur gözlerinde kalan,
Aynalarca uykusuz.