Acı…
Bu acı çok başka…
Bu dert bambaşka...
Sorsalar ‘’en büyük derdin’’ nedir? O derim. O benim en büyük derdim…
Ve sorsalar yine; ‘’neyi isterdin’’ yine o derdim…
Oysa ben bu çağı, bu insanlığı sırf o var diye sevebilirdim. Şimdi ise bir tek o var diye kendimi bile reddettim.
Belki de şimdi en kötü benim…
Nasıl birşey biliyor musun,
Seni son kez rüyamda gördüğüm gece,
Sana bunu söylediğim güne bağlayan geceydi.
Yani sen,
Rüyalarıma bile gelmemek için bir daha hiç uyumamış gibisin.
Affediyorum zararını gördüğüm herkesi, çünkü onlar en çok affedilmeyi hak ediyor. Affetmek özgür bırakmaktır. Kin tutmak aslında onları ve onların yaptıklarını tutmak sıkı sıkıya sarılmaktır. Onları özgür bırakmak için affettim. Şimdi rüzgar savurdu götürdü bilinmeyene. Geride kalan o ellerimin acısınıda öpe öpe geçirdim. Şimdi balonları tutuyorum, uçurtmaları, papatylaları, çöpü bile tutuyorum ama asla kin tutmuyorum.
Aşktan daha önemli şeylerin olduğunu söyleyecekler sana.
Ne olur inanma.
Kalbinin atmadığı bir hayat,
Zevk vermez insana.
Sahip olduğun olacağın ne varsa noksan kalır aşk yoksa...
Ancak Yalnızlığıyla yaşayabilen birini, yalnızlıkla cezalandırmak nedir ki? Ama işinde öyle usta ki o kişi, kalabalığı nasılda özlüyorum şimdi, Nasılda arıyorum bir sesi.
Sessizliğimi de aldı o kişi, biliyorum dünya gürültülü, hayat gürültülü, insanlar gürültülü. Ama ben hiçbir şey duyamıyorum. Dışarıdaki bütün sesleri aldı, bir kendi sesim kaldı. Oda sürekli bir ismi sayıkladı…
Ben ki, en acımasız şairim.
Boynunda gezinirken sözlerim,
Kimi zaman tahrik, kimi zaman tahrip ederim.
Şiirim olmaya cesareti olmayan,
Ellerimi tutmaya kalkmasın.
Zira bana elini kaptıranı, kalemimi saplamam kaçınılmazdır.
Ne tuhaf...
Aynı surat, aynı gülüş, aynı el çizgileri,
Ama aynı ruh değil!
O benim aşık olduğum adam değil.
En kötüsü de,
Yüzünü sevip kişiliğinden tiksiniyor oluşum.
Daha ne kadar yaşatabilirim onu hayallerim de?