Bireycilik,bireyin,insan olarak kendi amaçlarını serbestçe seçebilmesini ve bunları gerçekleştirmek icin lüzumlu eylemleri yapabilmesini gerektirir.Bunun için birey özgür olmalıdır.O halde bireycilikle özgürlük arasında kopartılamayacak bağlantılar vardır.Ayrıca,bireyin hiç kimsenin müdahale edemeyeceği bir özel hayat alanı mevcuttur.Diğer bireyler gibi devletin hareket alanın da sınırlandırılmasını icabeder.
Böylece bireycilikten sınırlı devlet ilkesine ulaşılır...
Bireyciliğin haklılığı nerede yatmaktadır ? Şüphesiz,bireyciliğin en güçlü haklılaştırıcısı,bireyin,bir araç değil,amaç,kendi başına bir son olarak kabul edilmesidir.Kant'ta en iyi ifadesini bulduğunu söylediğimiz bu inanış,bütün klasîk liberallerde az veya çok mevcuttur.Bireyciliğin bir diğer haklılaştırıcısı,bireyciliğin,bireysel ve toplumsal ilerlemenin dinamiği olmasıdır.J.S Mill bu noktayı özellikle vurgulamakta ve ferdiyet ile gelişmenin aynı şeyler olduğunu söylemektedir.Hayek de bu iki noktayı bağdaştıran bir bireycilik tanımı yaparak şöyle demektedir:Bireycilik;Ferde fert olarak saygı göstermek;kanaat ve zevklerinin,ne kadar dar olursa olsun,kendi sahası içinde-kendine ait bir mesele olduğunu kabul etmek;insanların ferdî kabiliyet ve temayüllerini inkişaf ettirmelerinin arzuya şayan olduğuna inanmaktır.
Sırf dayanışmaya, altruizme, diğerleri için yapılacak fedakarlığa dayanan bir düzende pek az insan verimli ve üretici olacaktır. Eğer bize yapılan her yardım çağrısına kulak verme durumunda olsaydık, bu bize, bizi en iyi yapacağımız işten alıkoymak suretiyle yüksek bir maliyet bindirir ve muhtemeldir ki bizi belirli çıkar gruplarının veya belirli ihtiyaçların izafi önemiyle ilgili görüşlerin aleti durumuna düşürürdü. Üstelik, alakadar olduğumuz talihsizliklerin giderilmesinde de fazla yardımcı olmazdı. Aynı şekilde, yabancılara yönelik içgüdüsel saldırganlık da, eğer bütün insanlara aynı kurallar uygulanacaksa, sınırlanmalıdır. Bundan dolayı genişlemiş düzene geçiş insanların diğerlerine yönelik "doğal" veya "içgüdüsel" özelliklerinin değişmesini gerektirmiştir. Bernard Mandeville bunu görmüş ve genişlemiş düzenin gelişmesi için insanın bazı "iyi" içgüdülerini sınırlaması gerektiğini belirtmiştir. Buna karşılık, Rousseau "doğal" yana meyletmiş, insanların içgüdülere dayanan hayatının daha "iyi" olduğunu söylemiş ve o hayata büyük bir özlem duymuştur.
Bastiat'a göre,sermayenin ve emeğin çıkarları çatışmaz,uyum içindedir.Her biri diğerine bağımlıdır.Birlikte çalışarak üretimi arttırmaktan her ikisi de kazançlı çıkar.İşçiler üretim artışından-aslan payını-alır.Uzun vadede hükümet müdahalesi hem sermaye sahiplerinin hem işçilerin,fakat özellikle işçilerin zararına olur.Bastiat'ın ikinci önemli -ekonomik uyumu-ise şudur:Eğer piyasa serbest ise,hiç kimse başka birine bir hizmet sunmaksızın sermaye biriktirmez.Sermaye sahibi kimseler,bu çok küçük bir meblağ bile olsa,aynı değerde bir ürün veya hizmet teklif edilmeden sermayelerini terk etmezler.Sermaye,daime sermaye sahibi olmayanların hizmetine konud ve daima başka insanların tatmin edilmesini istedikleri isteklerini(arzularını)tatmin eder.Bu anlamda sermaye sahibi bütün toplumdur ve sermaye birikimi ne kadar fazla olursa,ortak olarak daha çok fayda paylaşılır.
Temel hakların sahipleri bireylerdir ve devletin yegâne görevi bu hakları korumaktır. İnsanlar sadece bu hakları kendi adlarına korumak üzere yetki vermişlerdir.