Bir buçuk asır önce dedemin babasının yerleştiği topraklar mı benim vatanım yoksa bir buçuk asır önce dedemin dedesinin vuruşa vuruşa öldüğü, ölse de bitmediği, kanıyla sulanmış o masal diyarı mı? Bilmediğim ana dilim mi benim dilim yoksa doğduğum topraklardakinden daha iyi bildiğim, yetkin olduğum mu? Hangisi daha hüzünlü?
Bu kitaba kısa bir özet yap denilse en güzel özet bu olurdu. Çerkes sürgününü(soykırımı) bu kadar güzel (güzel dediysem anlatım olarak) anlatan nadir kitaplardan biridir. Doğduğu topraklardan sürülmüş yok edilmiş ufacık bir coğrafya halkının; yaşadığı ülkeyi bu kadar sahiplendiği zor görülür. Çerkesler bu topraklarda uzun yıllar yabancı, at hırsızı, moskof tabiri gibi damga yeseler de Çanakkalede Sarıkamış’ta, Kütahya’da İzmir’de bu ülke için kendi toprağını savunur gibi savaşmış ölmüş ama asla hain olmamıştır olmayacaktırda. Milli mücadelenin de baş kahramanlarından olmuşlardır.
Ancak şimdilerde söylediğimiz birşey var;, “bu ülke için savaşırken sizin dilinizi bilmiyorduk, şimdi ise ana dilimizi konuşamıyoruz.”
Akıcı ve güzel bir dille yazılmış bir özlem ve aşk kitabı aslında.
İyi okumalar.
Yüreğine sağlık Ayça ATÇI