Bir hücum anında Mehmet kendisinden geçmiş, düşmanı önüne katmış sürmektedir. Öyle bir yere gelinir ki, uçurumdur. Mehmet bunun farkında değildir. Uçurumdan aşağıya düşmeğe başlar. Olayı sancak gemisinden dürbünle izleyen General Hamilton: "Türkler üzerimize koşarak gelirlerdi. Şimdi uçarak gelmeye başladılar." demiştir. Uçurumdan aşağıya düşen arkadaşlarının cesetlerine çarpıp sağ kalabilen Mehmetçiklerin hücumu sürdürdükleri, uçurumun ilerisinde İngiliz mevziileri yakınlarında bulunan Türk savaş malzemelerinden anlaşılmıştır
“Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş’tular.
Tam üç alayla burada gönülden vuruştular
Düşman tümen sanırdı bu şahane erleri
Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.”
Zor günlerdir, kara günlerdir, köyde erkeklerin kalmadığı günlerdir, çöpten adam arandığı günlerdir.
Bir gün gene gönüllü toplamaya gelirler. Vatanın zorda olduğu öyle günlerdir ki “Gönüllü müsün?” diye sorulmaz bile. Boya posa bakılır, yürü Çanakkale’ye denir. Bu, “Yürü ölüme!” demektir. Bomba seslerinin derinden derine duyulduğu, herkesin asker olduğu günlerdir.
Bir gün gene asker toplamaya gelirler köye. Çavuş,bakar, gençler yirmi kişiyi seçer. Yirmi delikanlı. 18’inden büyükler çoktan askere gitmişlerdir. Şimdi sıra onlardadır.
Muhtar, çavuşa söz verir. Yarın yirmi kişiyi getirip şubeye teslim
edecektir. Sabah olur, büyük tesadüf o gece gençlerden biri vefat etmiştir. Oysa muhtar yirmi kişi getireceğine söz vermiştir. Çare hemen
bulunur, kız kardeşi vardır. Hemen saçları kesilip erkek kıyafetine sokulur. Henüz diğerlerinin de sakalı bıyığı çıkmamış olduğundan farkına bile varılmaz. Gider Çanakkale’ye ve kardeşinin yerine askere giden bu kız Çanakkale cephesinde harp bitince gönderildiği Gazze Cephesi’nde şehit düştüğü duyulur. Kız olduğunu sadece mangasındaki
kendi köylüleri bilmektedir.
Sonuna kadar bu sır saklanır. O şimdi Gazze Cephesi’nde kardeşleriyle “Mehmetçik” ismiyle yatmaktadır.
06 Şubat 1923'te Atatürk Balıkesir'e ilk defa geldi. Evet Gazi Paşa gelmişti. O Anafartalarda onun kumandanı değil miydi? O bilmeyecek de kim bilecekti? Gazi Paşaya sormalıydı. Ömer'ini sormalıydı. O gün Atatürk'ün kaldığı evin arka kapısında pek kimsenin farkında olmadığı bir olay yaşanıyordu. Ömer'in anası kapıya gelmiş ille de "Gazi Paşa" ile görüşmek istiyordu. Atatürk'ün yaverleri "Olmaz!" dediler. "Hiç Gazi Paşa ile öyle paldır küldür her önüne gelen görüşebilir miydi?"
Meseleyi bilenler yaverlere Ömer'in vasiyetini fısıldarlar. "Yolda, gelecek" denmesini, anasının ağlatılmamasını istemişlerdir.
Çanakkale denince akan sular durur. Çünkü Atatürk'ün yaverleri Çanakkale'den beri yanındadırlar. Çanakkale'de şehit düşmüş birinin vasiyeti elbette yerine getirilir. Girerler içeri, durumunu anlatırlar Atatürk'e, "Gelsin!" der. Getiriler. Kazım Karabekir Paşa, Ali Hikmet Paşa ve Latife Hanımla birlikte oturmaktadırlar:
- Buyur kadın! bir şey mi istiyorsun?
Yok Gazi Paşam, yok... Sağlığını isterim... Ama Ömer'imi gördün mü? Çanakkale'de Kara kaşlı Ömer'imi gördün mü?
"Yoldadır... Gelir."
"Sağ ol Paşa Hazretleri..." der ayrılır kadın.
"Yoldadır elbet..." Koskoca Gazi Paşa der, "O yalan mı söyler hiç... Gelecek tabi... Ömer'im gelecek!"
Balonlar uçurarak Türk mevzilerine yapılan ateşi yönlendirmiş, karadan yenemeyeceğini anlayınca iş makinelerini getirip Türk siperlerinin altına tüneller kazarak ateşleyip Türkleri yok etmeye çalışmış, uçaklarla zehirli gaz atmış, bombalar atmış, denizden toplarla çelik
yağdırmış, karadan en modern silahlarla ateş yağdırmış, elinden gelen her şeyi yapmış, önüne gelen her şeyi kırmış, dökmüş, yakmış, yıkmış
tahrip etmiş, kıramadığı yıkamadığı, hesaplarında olmayan, planlayamadıkları Türk askerinin çelik gibi iradesini, azmini yok edememişlerdi.
Onları, Mehmed’in vatan kavgası, namus kavgası bilinci olan iradesi yenmiştir.
Times gazetesi savaş muhabiri Ashmead Barlett 19 Ağustos 1915 tarihli makalesinde 10 Ağustos 1915'teki saldırı ve savunmayı anlattıktan sonra, "Bu savaş devler ülkesinde bir devler savaşıdır." demişti.