Ayhan Yücel

Sevincini Bulmak author
Author
8.5/10
2 People
10
Reads
2
Likes
1,069
Views

Ayhan Yücel Quotes

You can find Ayhan Yücel quotes, Ayhan Yücel book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Günün birinde, elma ağaçlarının güller açması ve güllerin de elma vermesi nasıl imkansız bir hadise ise, her insanın, kendi kaderini en zaruri şekilde kendi hareketlerinin ağı ile örmeyerek kendi varlığının dışında yaşayabilmesi de öylece imkansızdır.
Çeltüt Matbaacılık
"Var Olma" ve Bunun İki Sonucu
Varlığın çeşitli yansıyışları içinde, insanoğlunu diğer varlıklardan ayıran ve onu bu sonsuz varlık görüntüleri içinde biricik kılan şey de onun hep hayretler içinde olması ve düşünme kabiliyetine sahip olması değil midir?
Reklam
Yalnızlık bir insanın kendisini tanımasına vesile olur denir. Bunun gibi arkadaşlıkta da bir insanın çeşitli cepheleri ortaya çıkar. Adeta, insan var olduğunu bir arkadaş yardımıyla hisseder; bunun gibi kendinden başka bir insan varlığını görmek ise en büyük mutluluktur. Bu mutluluk insan varlığını tanımak ve kendi varlığını duymaktan doğan bir sevgiyle beraberdir. Bu sebeple iyi bir arkadaşta sevgi vardır, mutluluk vardır, huzur vardır. Yalnız kendi varlığını hissetmeye dayanan bir arkadaşlık hastadır. Bunun özünde yalnız “ben” vardır. Bazen insan varlığını görmekten doğan bahtiyarlık, sevgi ve bir mesuliyet duygusu arkadaşlıkta bir tarafa kendini unutturur da hep “sen” dedirtir. Bu bir tutkudur ve her iki hale de arkadaşlık istismara müsaittir. Halbuki arkadaşlığın tahammül edemiyeceği şey istismardır. Zira arkadaşlık gönüllülük ister, istismar ise bu gönülüllüğü görmemek veya çiğnemek demektir. Gönüllü olan taraf, kendi gönlünde zaruretler bulur, karşılık beklemez, lâkin gönüllülüğüne de toz konsun istemez, onun için hassas olur. Arkadaşlıkta fedakârlık ve gönüllülük, kan bağının veya bir ortaklığın yani bir menfaatın icabı değil, içten gelen bir duygu ve içten gelen bir hareketin yansımasıdır. Bunun için de arkadaşlık büyüktür, kutsaldır.
“Hareketimizin sonucu doğan şeyler, hareketimizin gıdasıdır.” İfadesini ele alalım, onun üzerinde düşünelim. Topyekün şahsiyetimiz, hareketlerimizin sonucu doğduğu halde o, hareketimiz için yine bir gıdadır: Olgun bir “şahsiyet” kuvvetli bir hamle kazandırır ve bu kuvvetli hamle “şahsiyet”e bir şeyler ilâve eder. Öte yandan “iyilik duygusu” harekete güzel bir vasıta iyi bir gıdadır. O duygu sayesinde hamleler yaparız, gayemize yaklaşırız ve yine bu hamleler iyilik duygusunu kıvılcımlar onu geliştirir. Bir başka olarak “estetik duygusunu” ele alalım. Hamlelerimizle gayemize yaklaşırken daha iyi kavradığımız kendimiz ve tabiat bu duyguyu kamçılar yani onun külünü kaldım, açığa çıkartır. Öte yandan biz bir ağaç karşısında, bir tablo karşısında, bir ahenk karşısında ruhumuza kanat takar, kendimizi orada kor fakat bir yanda uçarız yani hareket ederiz. İşte burada da hareketlerimiz estetik duygusunu doğurdu ve gıdasını ondan aldı.
Hikâye şu: Vaktiyle “Baba Yuha” diye anılan bir zat varmış. Bu zatın bir âdeti de varmış; bazı cenazeler geçerken arkasından “yuha!” diye bağırırmış. Tabii birgün Baba Yuha da Allah’in rahmetine kavuşmuş. Bu defa cemaat cenazeyi mezarlığa götürürken “yuha.. yuha..” diye bağrışmaya başlayınca, meczub, tabutu içinde doğrularak; “öteki dünyaya onlar gibi gidiyorsam, bana da yuha!” demiş. Gerçekten bu yolculuğu beklemek, ona hazırlanmak ne büyük bir sanat. Günlük uğraşlarımızda ve çok defa bir düzensizlik neticesi, bazen de bir düzene uymak mecburiyeti içinde, beklemenin sıkıntısını çok, çok tadarız. İnsanoğlu sanki ıstırap duymak için yaratılmışcasına, ruhlarda duyguları inceldikçe acı duyabilme kabiliyetinin arttığına şahit oluruz. Denilir ki: “Hayatın âşıklar kütlesinde, hattâ saadet içinde bile duyulan ıstıraplı ve feryatlı samimiyeti dinlensin, yahut da yaşayanlar arasında en ince görüş sahiplerine yaşamanın ne olduğu sorulsun: Hepsinden duyulacak olan, varlığın acı tecrübesidir ve yokluğun hasretli arzusudur .
Sevincimi buldum demek.. Bu mesele şahsiyetimizle de çok yakından ilgili. Şöyle ki; bir maddî benlik, bir ikinci olarak toplumun verdiği benlik, üçüncü olarak da ruhî benlik ayırdediliyor. İşte yaşadığımız duygular da bu üç unsurla ilgili. Benliğimizde bunlardan hangisi hâkim ise biz ona ait sevinçleri arıyor ve onlara koşuyor, onlara buldum diyoruz. Maddî ve sosyal unsurlar kendimizi onlar içine bıraktığımız nisbette şuurumuzun bize tanıttığı ruhî bilgiyi küçültüyor ve bu gerçek benlik, vücudun ve çevrenin verdiği şöhret ve menfaatlarla, onların getirdiği sevinçlerle değiştirilmiş oluyor. Bu sebepledir ki; ruhî hayatın bütününü içine alan şahsiyetin meydana gelmesi ruhî benliğe ait sevinçlerin yaşanması ile beliriyor. Gerçekten, sevincini hakikatte bulan adam; âlim olarak karşımıza çıkarken, sevincini iyilikte ve güzellikte bulan adamı da gerçek bir ahlâk ve sanat adamı olarak tanıyoruz. Allah sevgisi ise bütün hareketlerimizi, ihlâs içinde ibadete dönüştürerek dinî hayatın sevinçlerine kaynak oluyorlar. İşte maddî ve sosyal benliğe ait duygular arasında asıl ruhî benliğe ait sevinçlerin aranması, ayıklanması ve temizlenmesi hareketine “sevincini bulmak” diyoruz.
Reklam
Bütün mesele sevincini bulmak dolayısı ile hayatı kıymetlendirmekte idi.
Aklın yine onunla kazanılan bilginin maddede, vücudumuzda, dışardaki hareketlerde de gözlemi burada, yani maddede vücudumuzda, dışarda yakinen görünen bir güzellik havasını estirir: Şuuruyla idrak edip, muhakeme kabiliyetiyle ruh âleminin içinde aşk adını verdiği hareketleriyle gayesine ulaşmak üzere hamleler yapan bir kimsenin nurani yüzü, kendi içindeki ve tabiattaki sesleri dinleyerek doğan bir musiki, yine aynı şekilde yapımış bir motif, süsleme, resim, tabiatın veya yalnız kendisinin seyri ile ilham alıp, ismini okuyarak veya duyarak öğrendiği, temizlik ve ahengin o insanoğlunun evinde ve işindeki gözlemi gibi çeşitli tablolar, işte bu hareketin maddede yakinen görülen belirtilerinden başka bir şey değildir. Fakat, hareketler sadece bu şekilde; maddede gözlemlenenlerden ibaret olarak anlaşılmamalı. Bunlar şuur, muhakeme ve ruh; âlem ve hareketine bir bütünlük vermek üzere ve bu hareketin âdeta bir neticesi olarak görünen belirtilerdir ki, hamlelerden meydana gelmiş bir hareketle beslenen ruhî bir olgunluğu takip ederler. Bu bakımdan maddede estiğini gördüğümüz bu havaya doğru hareketlerin gelişimini istemek, çalışmak dahi gaye olamaz, zira gelişimi, zaten hareketler sonucu ve “belirti” dlarak gözlemleyeceğiz.
Her uyaran ve onun yaşanan neticesi bir deneme, her olay ve şey de konu olmak üzere duygusal hayat içine girer ve bize bir haz ve elemler verir. Duygu hayatının bizi sürüklediği yol ve bu yollarda onun sarfedilis konusu pek çoktur. Yaradılışımızda barınan en mümtaz kabiliyetlerden biri olan sevme kabiliyeti işte duygusal hayatının bu çeşitli yol ve en süflisinden en yücesine kadar çeşitli konularında harcanıyor. “Hakikat sevgisi, güzellik sevgisi, iyilik sevgisi ve nihayet Allah sevgisi bizde bunlara karşılık gelmek üzere, hakikat aşkının, sanatın, ahlâkın ve din duygularının yaşanmasına sebep olduğu” psikolojinin bize tanıdığı büyük bir gerçektir. Böylece ilim, sanat, ahlâk ve din sadece ve sadece insan ve insan toplumları içinde gözlemlenir. Yine böylece insanı veren, insana götüren bu eserler dolayısıyla ki, tarihin bir yolunda şaşırsam acaba şu yol ve diyarda bir hayvan mı bir insan mı barınmış ve yaşamış şüpheye düşsem yahut o insanların ne dereceye kadar insan kalabildiklerinde duraklasam elimden tutup bana hüküm verdirecek nitelikleri ancak ilim, sanat, ahlâk ve dinde bulabiliyorum.
Şunda, bunda bir sevinç bulunca; buldum, buldum diyoruz. Yalnızlığımın unutmuş, hayatı kıymetlendirmiş gibi oluyoruz. Fakat, çok defa, bu sevinçten sonra elimizde kalan; kaçırılan bir kuşun elde kalan tüyleri gibi değersiz oluveriyor. İşte burada tekrar yalnızlığımıza dönmüş ve âdeta ölmeden evvel ölümü tatmış oluyoruz. Lâkin hergün bu ölümü hissedip duya duya, hayatı ve yaşamayı öğrenmek bizim için bir bakıma yaşamak sevincine hazırlanmak demek oluyor. Bu sonsuzluk duygusunun kazanılması ve aynı zamanda ebedî olmayan herşey karşısında merhamet duymayı öğrenmek demektir. Böylece her seferinde, her davranışımızın neticesi olarak doğan duygu hayatını yaşamakla tamamlanan, tecrübelerimizin nihayetinde ölümü tada tada yaşamayı öğrenmiş oluyoruz. Öyle ki bu defa, yaşamak sevincinin özlemi ile daha çok heyecanlanıyor ve buradaki tezata karşı gelecek bir sonsuzluk duygusunu arıyoruz. Bundan böyle ebedî olmayan her şeye merhametle çevriliyor, ebedî olmayan her şey karşısında merhamet duyar oluyoruz. İşte bu; bize sonsuz bir kalbi sevinci yaşatacak olan “sevincini bulma” halidir. Bunun delili ve şahidi de kayıkçıda gözlemlediğimiz gibi sevinç ve huzur içinde olup bunun etrafa da yayılmasıdır. Diğer bir ifade ile, artık davranışlarında sürekli bir sevinç bulur olmak, sevincini bulmuş olmak demektir.
46 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.