Kürtler ve Türkler birbirlerinin gerçek kardeşleridir ve birbirlerinden ayrılmaları mümkün değildir. Bizim varlığımızın Kürtlerin, Türklerin ve Müslümanların yardımına ihtiyacı var.
Şeyh Said’in isyana geçerken şeriat ve hilafetle ilgili propaganda yapması ve Sultan Abdülhamid’in en büyük oğlu olan ve o sıralar Beyrut’ta yaşayan Mehmed Selim Efendi’yi başa geçirerek saltanat ve hilafeti yeniden kurmak istediğini söylemesi ileri yıllarda isyanın “irticai” nitelikte olduğunun kanıtı olarak gösterildi.
Halbuki isyanın arkasında Cibranlı Miralay Halit Bey ve Bitlisli Yusuf Ziya Beyin liderliğini yaptığı,İhsan Nuri, Süleymaniyeli İsmail,Mülazım Hakkı Saveş gibi milliyetçi, seküler Kürt aydınlarının kurduğu Hizbe Azadiye Kürdistan (Kürdistan’a Özgürlük Partisi, kısaca Azadi) adlı örgüt vardı.
Kısaca “milli bilinç” henüz ortaya çıkmamıştı!
Bu gazete tüm Kürtler içindir.Yiğit Kürtleri uyandırma ve ataları hakkında bilgilendirmek içindir.Kürtler her şeyden mahrum, dünyadan habersizler.Bunun sebebi cahilliktir.Zaman silah ve savaş zamanı değil.Zaman ilim ve eğitim zamanıdır. Ey Kürtler gelin Bangi Kürdistan’ı dinleyin. Bangi Kürdistan vatan ve vatan evlatlarını aydınlatmak içindir!
Kürtlerin İttihatçıların ilişkisi ilk kez 1916’da Kürtçe coğrafi ve yerleşim yerlerinin isimleri Türkçeye dönüştürülmesiyle bozulmaya başladı.Ardından Talât Paşa’nın emriyle savaş sırasında değişik yerlere göç etmiş Kürt nüfus,Türk nüfus içinde yüzde beş oranında dağıtıldı.Amaç,Kürtleri daha “medeni” olduğu düşünülen Türk gruplarının arasında eriterek modernleştirmekti.
Dehşet şeyler yaşandı o bölgede. 1986'da gittik oraya. Bir yıl sonra Mardin Ömerli'ye bağlı Pınarcık köyünde bir katliam yaşandı. 16'sı çocuk 30 kişi katledilmişti. O köye gittim, kan, barut kokusu vardı her tarafta. Pınarcık katliamını provokasyon amaçlı JİTEM'in oluşturduğu gruplar yaptı. Çoğu çocuk 30 insan. Bir çocuğun cansız bedeni kollarımdaydı... O insanları örgüt öldürmedi. Bu kanı döken başkasıydı. Başbağlar katliamı,Bilan kazası olayı, Jave köyleri... Aynı ekip yaptı bunları. Başbağlar katliamı kesinlikle Ergenekon zihniyeti ürünüdür. (...) Öcalan'ın önerdiği hakikatleri araştırma komisyonu açılsın, namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum gider her şeyi anlatırım. Benimle birlikte olanları, bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum. Ama o komisyona başkaları da gelmeli. Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve daha başkaları da gelmeli.
"Eğer yola yordama gelmezlerse, dağlı Türkler [Kürtler] rahat durmazlarsa, ordu, şehir ve köylerini bombalayıp yıkmakta, tereddüt etmeyecektir. Öyle bir kan gölü olacaktır ki, onlar da ülkeleri de yok olacaktır."
İlk Öztürkçe sözcükleri de Mustafa Kemal bizzat türetmeye çalıştı. Bugün Türkçeye yerleşmiş olan 'er', 'subay', 'kurmay', 'genel', 'özel', 'evrensel', 'kutsal', 'ısı', 'ergenlik', 'kıvanç', 'üçgen', 'dörtgen' gibi sözcükler onun buluşuydu.
Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!
Bütün engellemelere rağmen 7 Eylül günü Fethi Bey 50 bin kişiye yaklaşan bir topluluğa seslenmeyi başardı. Benzer bir coşku Aydın, Manisa, Akhisar ve Balıkesir'de de olunca, başta tarafsızlık sözü veren Mustafa Kemal, 10 Eylül'de Anadolu gazetesine "Ben Halk Fırkası ile beraberim ve o fırkanın başıyım!" şeklinde bir beyanat verdi. Cumhurbaşkanı adeta, Serbest Fırka'ya destek verenlere aslında kime muhalefet ettiklerini hatırlatıyordu.
Alaylar(Hamidiye), kökleri tarihin derinliklerine uzanan Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Kürt-Ermeni, Kürt-Süryani çatışmalarını şiddetlendiren etkiler yaratmıştı. II. Abdülhamid'in öngördüğü gibi alaylar aracılığıyla aşiret yapısını dönüştürmek mümkün olmamış, aksine alayların oluşturduğu terör ortamı ticaretin ve sanayinin gelişmesini, şehirleşmeyi engellemişti. Alaylar 1915 Ermeni Kırımı'nda, Sünni Kürt aşiretleriyle aynı coğrafyayı paylaşan Ermenileri saf dışı bırakmak için pek çok suça karışmışlardı.
Nitekim Şükrü Kaya imzasıyla yayımlanan 22 Temmuz 1935 tarihli bir tamim uyarınca, önce Mersin'de belediye kararıyla, sonra Trabzon'da vali başkanlığında toplanan İl Genel Meclisi kararıyla, kadınların çarşaflı olarak sokağa çıkması yasaklandı. Bu kararda çarşafın sakıncaları anlatılmış ve polise çarşaflı kadınları götürmeleri konusunda emir verilmişti. Trabzon'un kararı Rize İl Genel Meclisi tarafından aynen kabul edildi ve uygulandı. 1935 yılı boyunca sırasıyla Bodrum, Adana, Antalya, Sungurlu, Zile, Konya, Afyon, Maraş'ta benzer kararlar alındı ve uygulandı.
(...)
Fransız siyaset ve fikir adamı Eduard Herriot hatıralarında, Atatürk ile yaptığı bir mülakatta kadınlara peçelerini nasıl attırdığını sorduğunda, "Bu hususta tarafımızdan hiçbir zorlama yapılmış değildir; biz yalnız yüzlerini açacak hanımları koruyacağımızı ilan ettik, iş kendiliğinden yürüdü" şeklinde bir cevap aldığını yazıyordu. Anlaşılan 'zorlama' deyince 'Ebedi Şefin aklına gelen bizim ki ile aynı değildi...
Stockholm lnter n ational Peace Research Institute (SIPRI) adlı kuruluşun rapor l arına göre 2007 yılında tüm dünyada askeri harcamalar için 1.339 milyar dolar harcandı. Bu rakam 2006 yılına göre yüzde 6'lık bir artışa işaret ediyor. 1998-2007 yılı rakamlarına bakılırsa, bu on yıl içinde askeri harcamalar yüzde 45 artmıştır. Bu on yıl içinde en