Aysel Günindi Ersöz

Aysel Günindi ErsözToplumsal Cinsiyet Sosyolojisi yazarı
Yazar
Editör
1.0/10
1 Kişi
11
Okunma
1
Beğeni
463
Görüntülenme

Aysel Günindi Ersöz Sözleri ve Alıntıları

Aysel Günindi Ersöz sözleri ve alıntılarını, Aysel Günindi Ersöz kitap alıntılarını, Aysel Günindi Ersöz en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
J. Locke, kadının erkek tarafından ikincilleştirilmesinin doğadan kaynaklandığını söylerken, Machievelli, kadının "duygusal" olduğu, Hobbes ise, kadının haklarını kontrat ile kocasına devrettiği için siyasette yer almadığını belirtir. J.J. Rousseau kamusal ve özel alanlarda erkek ve kadın ayrımını sosyal düzenin temel bir özelliği olarak görmektedir
2002 yılından sonra uygulanmaya başlanılan neoliberal muhafazakâr hegemonya kadınların bedeni üzerindeki denetimi olgunlaştırmaktadır. Bu, ailenin sosyal politika aracı haline getirilmesi ve kadınların aile içerisinden tanımlanarak “kutsal aile” ve “kutsal annelik” söylemiyle meşrulaştırılmaktadır
Reklam
Türkiye'de özellikle, 1990'lı yıllarda kamusal alanın sınırları başörtülü kadınların kamuya ait yerlerde görünür olmak için gösterdikleri çabalar nedeniyle sıkça gündeme gelerek tartışılmıştır. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, 12 yıllık iktidarı sürecinde kadınların kamusal alanlara girmesi yönünde birçok karar almıştır. Ancak, aynı iktidar partisi kadınları "anne", "eş" ve "ev kadını" gibi geleneksel rolleri içinde tanımlamakta ve muhafazakâr söylemleri de sıkça kullanmaktadır. Ayrıca, "en az üç çocuk", "kürtaj" ve "3 ve daha fazla çocuk sahibi kadınlara" erken emeklilik gibi vaatlerle kadınlar kamusal alanın dışında tutulmaya çalışılmaktadır.
En az üç çocuk talebinin dile getirildiği her konuşmada görülen “güçlü ekonomi, güçlü Türkiye” vurgusu, kadınların bedenlerinin denetimiyle, daha doğrusu kadınların rahimlerinin bir kez daha devlete ait kılınmasıyla sonuçlanmaktadır (Kubilay,2014:397). Bu söylemler ve vaatlerin uygulanmasıyla ise kadınlar uzun/kısa süreli kamusal alanın sınırları dışında tutulabilecektir.
kadınların özel alanla sınırlandırılması ise kadınların denetlenmesini kolaylaştırmakta, kadını erkeğe tabi kılarak kadının erkeğin mülkü olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu nedenle Feminist hareketin seçkinci – tahakkümcü tavrına karşı çıkarak, Müslüman kadınların inançlarıyla bir kadın olarak ezilmeyi reddedişleri arasında bir çelişki olmadığını göstermeye çalışan kadınlara bu konuda da önemli görevler düştüğü düşünülmektedir.
Yine liberal düşüncenin önemli bir temsilcisi olan John Stuart Mill'de, kadınların bağımlılık konumlarını sürdürmelerinin nedeninin, geleneksel kadınlık rolünün devamından öte, erkeklerin onları orada tutma isteği olduğunu belirtir. Ona göre kadınların kamusal alanın dışında tutulmaları "erkek cinsinin çoğunluğunun henüz eşitleri olan bir kadın ile birlikte yaşama düşüncesine tahammül edememeleri ve bundan dolayı kadınların ev hayatındaki ikincil konumlarını sürdürme isteği olduğunu ifade etmektedir
Reklam
Rousseau aklın gelişiminin sadece erkeklerde mümkün ve istendik olduğunu iddia etmiştir. Görülüyor ki, aydınlanma çağı insan aklını öne çıkarırken henüz kadının aklını rasyonelleşme sürecine dahil etmemiştir
Kadınlar medya da genellikle; annelik ideolojileri (ideal anne formuna uygun örnekler ya da çocuğunu terk eden anne örnekleri), örtünme pratikleri ile ya da şiddet mağduru olduklarında veya namus cinayetlerine kurban gittiklerinde yer alabilmektedirler.
Kadının "doğası" onun kamusal alandan dışlanması için yeter mi? sorusuna belki de en doyurucu cevap antropolog ve bir feminist olarak Margaret Mead'ten gelmiştir. Mead Üç Yeni Gine kabilesini inceleyerek cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin evrensel düzeyde birbirine tekabül etmediğini "erkek" ve "kadın" biyolojik kategorileri ile "erkeklik" ve "kadınlık" kültürel özellikleri arasında hiç bir "doğal" bağın bulunmadığını ortaya koyarak göstermiştir
...iktidar, zor, kuvvet, otorite ve şiddet hepsi insanın insan üzerindeki egemenliğinin araçlarından başka şey değildir. Şiddet doğası gereği araçsaldır ve kendini haklılaştırmada etkin olduğu ölçüde rasyoneldir. Bir eyleme girişirken sonuçları tam anlamıyla bilme olasılığımız olmadığına göre, şiddet sadece kısa vadeli amaçlar için rasyonel olabilir.. her eylem gibi şiddet pratiğinin de dünyayı değiştirme potansiyeli bulunmakta, ancak en olası değişim, daha şiddetli bir dünya yönünde olabilecektir.