Aysel Günindi Ersöz

Şiddetin Sosyolojisi yazarı
Yazar
Editör
1.0/10
1 Kişi
11
Okunma
1
Beğeni
614
Görüntülenme

En Beğenilen Aysel Günindi Ersöz Gönderileri

En Beğenilen Aysel Günindi Ersöz kitaplarını, en beğenilen Aysel Günindi Ersöz sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Aysel Günindi Ersöz yazarlarını, en beğenilen Aysel Günindi Ersöz yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
J. Locke, kadının erkek tarafından ikincilleştirilmesinin doğadan kaynaklandığını söylerken, Machievelli, kadının "duygusal" olduğu, Hobbes ise, kadının haklarını kontrat ile kocasına devrettiği için siyasette yer almadığını belirtir. J.J. Rousseau kamusal ve özel alanlarda erkek ve kadın ayrımını sosyal düzenin temel bir özelliği olarak görmektedir
En az üç çocuk talebinin dile getirildiği her konuşmada görülen “güçlü ekonomi, güçlü Türkiye” vurgusu, kadınların bedenlerinin denetimiyle, daha doğrusu kadınların rahimlerinin bir kez daha devlete ait kılınmasıyla sonuçlanmaktadır (Kubilay,2014:397). Bu söylemler ve vaatlerin uygulanmasıyla ise kadınlar uzun/kısa süreli kamusal alanın sınırları dışında tutulabilecektir.
Reklam
2002 yılından sonra uygulanmaya başlanılan neoliberal muhafazakâr hegemonya kadınların bedeni üzerindeki denetimi olgunlaştırmaktadır. Bu, ailenin sosyal politika aracı haline getirilmesi ve kadınların aile içerisinden tanımlanarak “kutsal aile” ve “kutsal annelik” söylemiyle meşrulaştırılmaktadır
Türkiye'de özellikle, 1990'lı yıllarda kamusal alanın sınırları başörtülü kadınların kamuya ait yerlerde görünür olmak için gösterdikleri çabalar nedeniyle sıkça gündeme gelerek tartışılmıştır. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, 12 yıllık iktidarı sürecinde kadınların kamusal alanlara girmesi yönünde birçok karar almıştır. Ancak, aynı iktidar partisi kadınları "anne", "eş" ve "ev kadını" gibi geleneksel rolleri içinde tanımlamakta ve muhafazakâr söylemleri de sıkça kullanmaktadır. Ayrıca, "en az üç çocuk", "kürtaj" ve "3 ve daha fazla çocuk sahibi kadınlara" erken emeklilik gibi vaatlerle kadınlar kamusal alanın dışında tutulmaya çalışılmaktadır.
kadınların özel alanla sınırlandırılması ise kadınların denetlenmesini kolaylaştırmakta, kadını erkeğe tabi kılarak kadının erkeğin mülkü olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu nedenle Feminist hareketin seçkinci – tahakkümcü tavrına karşı çıkarak, Müslüman kadınların inançlarıyla bir kadın olarak ezilmeyi reddedişleri arasında bir çelişki olmadığını göstermeye çalışan kadınlara bu konuda da önemli görevler düştüğü düşünülmektedir.
Yine liberal düşüncenin önemli bir temsilcisi olan John Stuart Mill'de, kadınların bağımlılık konumlarını sürdürmelerinin nedeninin, geleneksel kadınlık rolünün devamından öte, erkeklerin onları orada tutma isteği olduğunu belirtir. Ona göre kadınların kamusal alanın dışında tutulmaları "erkek cinsinin çoğunluğunun henüz eşitleri olan bir kadın ile birlikte yaşama düşüncesine tahammül edememeleri ve bundan dolayı kadınların ev hayatındaki ikincil konumlarını sürdürme isteği olduğunu ifade etmektedir
Reklam