Zihnime düşen düşünceler arasında temel olarak; “sınırları belirlemedeki zaaflarımız” geliyor. Ve nerde ise kararsızlık, istikrar gösterememe hali hepimiz için “genetik kusur” haline geldi bakıyorum artık. Sınırları koymuyoruz. Veya belirlediğimiz sınırlar üzerinde geziniyoruz. Yani çevreden gelen en ufak karşı istek ve taleple gevşiyoruz. Olabildiğince kırılgan ve alıngan olmayı alışkanlık edinmişlere karşı, kararlarımızda tutarlı olmak ve saygı beklemek yerine, değişkenlik gösteriyoruz. Hâlbuki eşlerin koymuş oldukları sınırların, üçüncü kişilerden gelebilcek, yönlendirme, tepki hatta müdahalelere karşı korunmuş olması gerekir.
…
Çünkü dinen yani ahlâk ve insaniyeten, aile ve aileye yakın kişiler, ailenin fiziksel ve ruhsal sınırlarını bilmek ve uyum sağlamak zorundadırlar.
Hayatı, evliliği, ilişkiyi, duyguları betimleyen ‘iş’. Her şey işle alakalı. “İş”, dini imanı götürdü. Her şeyden önce iman gelirken iş imanın önüne geçti.
Takdir edilmenin teşvik edici etkisi ile de iyilik yapılabilir; ancak, duyguların denetimi ile daha önemli bir şeyi, beklentimiz olmaksızın Allah rızası için iyilik yapmayı ilkesel olarak öğrenmemiz gerekir.