"İnsanlar birbirlerini daha çok sevse. En azından küçücük bir yakınlıktan diyorum böyle irkilmese. Yani diyorum ki küçücük bir anlayış anından, yani diyorum ki karşısındakinin gözlerindeki korkuyu görünce ne bileyim işte bazı küçük ama önemli şeyleri sezince falan. Görse bi, karşısındaki hayatı görse."
Ne tapılası kadın öykü yazarlarımız var bizim! Gerçekten göğsüm kabarıyor. Banu Özyürek te o başarılı kadınlardan biri. Poz kitabını okuduğumda derdini çok sevmiştim, kaleminde ve anlatım tarzında kendimden çok fazla şey bulabilmiştim. Bir Günü Bitirme Sanatı, yazarın ilk kitabı. Yeni baskısıyla birlikte kapak tasarımı da şahane olmuş. Öykülerinde yer verdiği günlük, sıradan olaylara ve güçlü & dertli kadınlara bayılıyorum. Bazen anlatılan şey çok sıradan bir olaydır aslında ama bunun nasıl anlatılıyor olduğudur önemli olan. Öyküleri her günü bitirmek üzere olduğumda okudum. Her güne bir öykü.. muhakkak yazarın kalemiyle tanışmanız gerektiğini düşünüyorum. Poz kitabını da çok sevmiştim ama bu kitap bir tık daha fazla etkiledi beni..
Çok değerli bulduğum bir çalışma.İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılmasıyla beraber hız kesmeden devam eden kadın cinayetlerine dikkat çekmek ve mağdur kadınlarla dayanışmak için İzmir'deki Zorba Kitabevi öncülüğünde hayata geçen bu proje 19 kadın yazardan 19 öykünün derlenmesini kapsıyor. Çok sevdiğim yazarlardan tadı damağımda kalan öyküler okudum,yeni yazarlarla tanıştım.İçlerinde çok sevdiğim kalemler,icimi yakan öyküler oldu.Kadın edebiyatı okumak isteyen,dayanışmak isteyen herkese tavsiye ederim.Keyifle okudum.Ayrıca bu kitaptan elde edilecek tüm gelir Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'na bağışlanıyor.Emek veren herkese, katkı sunan tüm yazarlarımıza ve bu çalışmaya imza atan Notabene Yayınevi'ne teşekkürler.
Sevda Karadağ Çırak'ın yayına hazırladığı, bir çok yazarın öykülerinden oluşan ve gelirlerinin mor çatıya gittiği "Kirpiğin düşmesin yere" kitabını okuma fırsatı buldum. Duyarlılığımızı arttırmak ve mor çatıya destek olmak için tavsiye ederim. Kollektif bir çalışmanın ürünü olan kitabımızda 19 öykü mevcut. Karakterler ve mekanlar değişse de yaşanmışlıklar ortak bir paydada buluşuyor çoğu zaman, kadın olmanın geri kalmış toplumlarda ne kadar zor bir durum olduğu gerçeği. Yazarlar kalemleriyle ataerkil toplumumuza ayna tutmuşlar. Her öyküde karanlık içerisinde üzerime bir kapı daha kapanmış hissine kapıldım. Tıpkı kapalı kapılar ardına mahkum edilmiş yaşamlar gibi. Dinsel tabuların ve erkek yüceltilmesinin en yüksek seviyede olduğu bir toplumda hakkı, adaleti, eşitliği bağıran bu sesler "deli gömleği içinde deli olmadağını haykıran birinin umutsuzluğunu" yaşıyor çoğu zaman. Eşitliği haykıran bu sesler zorla susturuluyor ve zorla tehlikeli fikirler girdabına itiliyorlar. Evet, ataerkil düzenin kaymağını yiyen bu az gelişmiş homosapiensler için iktidar gücünü kaybetmek adına çok tehlikelidir kadın ve erkek eşittir demek. Günlük sohbetlerin konusu olacak kadar basit bir hale geldi kadın cinayetleri, baskıları, dışlanmaları. Unutmamalı ki umudun bittiği yerde yaşam biter. Öykülerde yaşama dört elle sarılan kadınlar var. Duvarları yıkan, kapıları yakan kadınlar. Bu kayıp ruhların dünyasında insan olmayı başaran ruhlara denk gelmeniz dileğiyle.