Ne acıdır ki bazı anneler kendi çocuğunu hiç durmadan over öder ve över...
Siz hiç patatesim va,r bayatlamak üzeredir ama yenilir diyen bir zerzevatçı duydunuz mu? Ya da et biraz kokuyor ama iyice pişirin diyen bir kasap..
Herkes, her şeyi, hele ki biraz kusurluysa över, parlatır ve bunu kısık sesle yapmaz. Bağırır, seslenir, sesini duyurmaya çalışır. Kalite sessizliktir, ucuzluksa bağırır. Bundandır, eğer ki bir kadın kendini ve kocasını, aşkını övüyorsa mutsuzdur, o yatak buz tutmuştur. Devamlı mutfağını övüyorsa yemek pişirdiğinden şüphe edilebilir. Çocuklarını devamlı övüyorsa mutlaka fark etmenizi istemedikleri birçok olumsuz yönü vardır. Kadınlar, kadınlarımız hep mutlular, hep güzeller, hep beğenilen, arzu edilenler; yerseniz...
" Pencerenin perdesini havalandıran rüzgar
Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar
Gir içeri usul usul
Beni bu dertten kurtar
Yabancısın buralara nerelerden geliyorsun
Otur dinlen baş ucuma belli ki çok yorulmuşsun
Bana esmeyi anlat bana sevmeyi anlat
Bana esmeyi anlat bana sevmeyi anlat
Anlat ki çözülsün dilim
Ben rüzgarım demeliyim
Rüzgarlığı anlat bana
Senin gibi esmeliyim.
Bana esmeyi anlat bana sevmeyi anlat
Bana esmeyi anlat bana sevmeyi anlat "
Bu yaptıgım yolculuğun, hayatımı tepetaklak edeceğinden beni tarifsiz acılara sürükleyeceğinden, kadınlık gururumu yerle bir edip beni yerin dibine sokacağından habersizdim. Üç gün kalacağım yerde haftalarca kalıp aşık olduğumu sanacağımı bilmeden kaderimi yaşamaya doğru gidiyorum...
Annem hayatında en büyük hayatı babama inanarak onla evlenerek yapmıştı. Çocukluğuma dair şişli puslu hatırladığım anıların hepsinde mutlu geliyorlar gözümün önüne. Ya hafızam beni yanıltıyor yada babam sonradan bir canavara dönüştü, bilemiyorum...
Mila'nın ela gözlerine kan oturmuş, çıkık elmacık kemiklerinin şişmiş, dudağının iki yanında koca yarıklar oluşmuştu. Yüzünde morun binbir tonu vardı. Yer yer de kan oturmuş kızarıklar vardı. Ellerinin ikisi de sargılıydı, parmakları şişmişti...