Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna. Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan -
(Eğer mutlu ve rahat olmak istersen bu dünyaya hiç gelme; çünkü şu hayat meydanına bir defa düşen kaza taşlarından -ızdırap verici dertlerden- kurtulamaz.)
Sen olmasan... Seni bir lahza görmesem yahut
Bilir misin ne olur?
Sema, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud,
Bu leyl-i serd ile bir çare-i teennüs arar
Ve bulur.
Tevfik Fikret
Bir cemiyet sanatla,sanatkarlarıyla yükselir.
Herkes sanatkar olamaz.Ama herkes,sanattan
anlayan,sanat zevki olan bir kişi olarak
yetiştirilebilir.Tabiî bu da eğitim ve öğretim
yoluyla olur.
Akif insana çok değer veriyor. Ona göre memleket demek insan demektir. İnsanın iyi yetişmesi için iyi bir eğitim şarttır. Akif nesillerin bedbinliğinin veya ümitli olabilmesinin de eğitime bağlı olduğunu söyler. Bu arada Türk cemiyetindeki eğitim bozukluğunu, gençliğe ümitsizlik aşılandığını ve bunun için ilerleyemediğimizi şu mısralarla tenkit ediyor:
-Zerk etmediler kalbime bir damla ümid
Hoca, dünyada yaşanmaz yaşamaktan nevmid.
Daha mektepte çocuktuk, bizi yıldırdı hayat;
Oysa hiç korku nedir bilmeyecektik, heyhat?
Neslim ürkekmiş, evet, yoktu ki ürkütmeyeni,
"Yürü oğlum!" diye teşci edecek yerde beni,
Diktiler karşıma bir kapkara müstakbel ki
Öyle korkunç olamaz hortlasa devler belki?
Bana dünyaya çıkarken "batacaksın!" dediler.
Çıkmadan batmayı öğren, ne kadar saçma hüner!
Ye'si ezbere bilirim, azmi yüzünden tanımam;
Okutan böyle okutmuştu, beğendin mi İmam?
“Biz eski usulümüz sebebiyle telef oluyoruz. Bu eski usul bizim devletimizin memurlarını bozmuş ve berbat etmiştir. Bunlar da bozduklarından eski usulü bir kat daha bozup berbat etmişlerdir. Artık bu usulü terk edelim ve hükümeti muhafaza edemedikten başka, ezip harap eden yıllanmış eski kaideleri bırakalım; sâir devletlerde yerleşmiş, onlara bais-i saadet olmuş olan yeni nizâmât ittihaz edelim.
Onun manzumeleri, estetik ve sanat bakımından zayıf olmalarına rağmen, sahip olduğu muhteva ruh ve fikir itibariyle, edebiyatımızda değer taşımaktadırlar.
Cemiyetimizdeki kadınlık ve erkeklik anlayışını teferruatlı bir şekilde ele alır. Erkeklerin, şeriatın hükümlerinden kuvvet alarak birden fazla kadınla evlenmelerini birçok şiirinde ser üslupla tenkit eder. Bu noktada Mehmet Akif ile birbirlerine çok benzerler. Her ikisi de içki içen, evine bakmayan, aile fertlerine kötü muamele eden ve onların sorumluluklarını yüklenmeyen, bütün bunları ise erkekliğin icabı sayan anlayışı, sosyal bir dava olarak ele almakta ve yermektedirler. Bunun hem insanlığa, hem de dine aykırı olduğunu belirtirler ve halkı uyandırmaya çalışırlar. Mehmet Emin'in Kaynana ile Damat şiirinde, damat kendisini ikaz eden kaynanasına:
Bir suç muymuş, dörde kadar hakkım yok mu almaya?
diye itiraz eder. Kaynana şu cevabı verir:
Hakkın vardır, fakat bir yol mollalardan sor, öğren,
Bak, bir molla sana der mi: Bir karını hoş kullan,
Öteki ağlat, inlet, her dakika ağula?
Ona günah değil mi ki gözyaşında boğula?
“Bilmem ki nasıl anlatsam,
Nasıl, nasıl size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem…
Değil!
Ekmek parası desem…
Değil!
Bir dert ki…
Dayanılır şey değil.”
“10 Kasım 1950 gecesi bir kaç günlüğüne geldiği Ankara’da bir kaza geçirdi. Karanlık bir sokakta yürürken belediyenin kazdırdığı bir çukura düştü ve başından yaralandı. İki gün sonra İstanbul’a geldi. Ağrı ve sızılardan şikayet ediyordu. 14 Kasım Salı günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirdi ve hastaneye kaldırıldı. Alkol zehirlenmesi teşhisi kondu ve tedavi edildi. Halbuki düşme dolayısıyla beynindeki damarlardan biri çatlamış ve beyin kanaması olmuştu. Saat 20’de komaya giren Orhan Veli bütün gayretlere rağmen kurtarılamayarak 14 Kasım Salı gecesi 23.20’de Cerrahpaşa hastanesinde vefat etti.”
'' H. Cahit'e göre sanat mühimdir. İnsanı hayvandan ayıran husus, çalışması değil, insana tesir eden sebepleri, her topluluğa damga vuran tabiat-ı esasiyeleri merak etmesidir ki buna araştırma merakı diyebiliriz.
Edebiyat benim hayatımdır. Hayattan kaçmak istedikçe edebiyata iltica ederim. Mehmet Rauf sözlerini şöyle bitirir: '' Ve işte benim için tenkit budur. Sevdiğimiz, bayıldığımız, bizi böyle hasta edecek kadar heyecanlandıran, ruhumuza bu kadar müessir olan eserleri niçin sevdiğimizi şerh ve izah etmek...'' O halde hayat için edebiyat ne ise edebiyat için de tenkit odur.
''Bizde tenkit yazılamayışının bir başka sebebi de tenkidin ihzar-ı ağraza bir vesile olmasıdır. Dün beğendiğimiz bir şahıs, bugün beğenmediğimiz bir kelime kullanırsa veya bize fazla iltifat etmezse hemen hakkında şiddetli bir tenkit yazıyoruz.''