Kapı çaldı. Kapı herzaman çalardı. O an milyonlarca kapı çalıyordu, fakat o kapıyı öyle bir çalıyordu ki, milyonlarca kapı çalmasından onun geldiğini anlayabiliyordum. Öyle çalıyordu ki, sanki kapı hiç çalmıyordu. Yine çalmadığı günlerden biriydi. Ben, beynimde son kalan görüntünün ses dalgalarını duyuyordum.Kapının kapanma sesi, sanki yeniden gelecekmiş ve o kapıyı çalacakmış gibi aklımda yer edinmişti. Son iki senemi çalmayan bir kapının çaldığına inanarak geçirdim. Benim dışımda hareket eden nesnelerin kabiliyeti beni kıskandırır oldu. Masanın her zaman saatin sekizinde geçen trenin rayların kıpırdamaları ile bir santim oynayışı benden daha hareketliydi.
"Huzurevinde sessizliğe gömülmüş yaşlı bir bedenin tam da içindeymiş hissi vardı içinde, kendi kafasını aşamayan bir yalnızlık gibi. Kirli ve siyah bir boşluk gibi..."
Ölüm, bedenindeki tüm gücünü dilinin üzerinde topladı ve tahammülsüz bir şekilde aralanan gergin dudaklarından kelimeleri boşalttı. "Siz istediğiniz kadar yaşayın, ölümüzden öteye geçmez hayat."
Hangi yolu seçeneğimiz çoğunlukla bizi doğuranlar tarafından belirlenen bir seçenekten ibarettir.
Oysa bu dünyaya gelmek, öncelikle tanımamış olmamızı da göz önünde bulundurduğumuzda gayet de zor bir durumdur.
Birden gozlerimizi daha önce hiç görmemiş gibi araladık ve dünyanın içine dahil olduk.
Öğrendiğimiz şeyleri kendi bildiklerimize katıp tecrübeli bir insan olma yolunda ilerlemek istedik fakat bu yolda hayat denilen kanunların en başında üzerimize binmesiyle yenik düşüp daha ilk adımda, o en çok istediğimiz ilk hareketi yapma çabamızda gelip sırtımıza oturdu.
"Hayatı ne kadar sorguluyoruz?"
Yaşadığımız coğrafyayı,ait olduğumuz sınıfı,kaderimizi,bizlere bir şekilde dahil olmuş insanları,yaradanı, varoluşumuzu,yaradanın adaletini ve hükmünü sorguluyor muyuz?
Yazar bunu sık sık sorgulamış anladığım kadarıyla.Adaletsiz gördüğü bu dünyayı sağlam eleştirileri ile kaleme almış ve ortaya bu harika eser çıkmış.
Kitap 11 bölümden oluşuyor ve hepsi ayrı dram ayrı bir yokoluş hikayesi.