Bir ara tımarhaneye girmiş olan Üsküdarlı şâir Hakkı Bey merhum: “Deli oluncaya kadar çok güçlük çektim; fakat delirdikten sonra pek rahat ettim” dermiş.
İstanbul’da ekmek fırıncılarının hemen hepsi Ergerili Arnavut Rumlardı. Simitçi ve börekçi fırınlarını ise hemen hemen tamamen Safranbolulu Türkler işletirdi. Bugün börekçi ve simitçi fırınları gene Safranboluluların elindedir. Ama ekmek fırınları tamamen Karadenizlilerin eline geçmiştir.
Bu fırınlar bildiğimiz kubbeli fırınlardı. Maalesef o devirde hamuru hamurkârlar ayakla yoğururlardı. Sonradan hamur makineleri getirilmesi zorunluluğu konduysa da, fırıncılar daha kolay olan âdetten kolay kolay vazgeçmemişlerdir.
Ortaoyununun esası, Osmanlı cemiyetini zarifâne tenkit etmektir ve iki unsurdan kuruludur. Bunlardan birisi, kavuklu, kavuklu arkası, pişekâr ve zenneden kurulu olan asıl daimî oyun organıdır. Bunların karakteri Osmanlı, şehirli cemiyetini, kusurları ve meziyetleri ile (…) ortaya döker. İkinci kısım Osmanlı İmparatorluğu’nu teşkil eden muhtelif etnik grupların temsilcileridir ki, bunlar zengin bir trupta Arnavut, Laz, Kayserili, Acem, Yahudi, Frenk züppe, Sarhoş Ayvaz, Rumelili, Bolulu, Arap taklitleriydi. (…) Ortaoyununa ilk önce pişekâr çıkar ve zarif bir tekerleme ile oyunun ismini söylerdi. Ortaoyununda dekor olarak “Yeni Dünya” denilen üç kanatlı, insan boyunda ve beher kanadı boş bir tahta paravan gibi bir şey konurdu. Bu ev vazifesini görür, bir de sandalye ya bulunur ya bulunmazdı. Aslında ortaoyunu son zamanlarda dünyanın denemeye başladığı dekorsuz tiyatro idi ve kendine mahsus bazı deyimleri vardı…
— Ay... Sen sağ mısın yahu!
— Görmüyor musun?.
— Ne bileyim ben... Gazete yazmış. Vefat etti diye dükkânını mühürlemişler...
Tam bu esnada mahallenin bıçkınlarından manav Salih içeri girdi... Adam iyice sarhoştu. Ahmed Efendiyi görünce:
— Vay... Ahmed Bey... Geçmiş olsun... Ne var ne yok, öteki dünyada? dedi.
— İyilik sağlık... Salih neden gelmedi diyorlar...
— Ha, ha! Hele birkaç kişi var... Onları selâmetliyelim de sonra düşünürüz dersin... Adaam. İyi oldu da öldün!
Bu pahalılıkta masraftan kurtuldun yahu!
— Hakkın var...
— Aman Ahmed Bey kardeşim! Gerçek, nasıl orası?. Ucuzluk mu bari!
— Çook...
— Ne diye geri döndün yahu? Burada ağız kokusunu çekmek için mi? Bir kere mortuyu çekmişsin... Otur oturduğun yerde!...
pdf,Akbaba mizah yayınları saf bir adam olan aktarcı ahmet efendinin başına gelen talihsiz olaylar;Şapkası,plajda,karakolda,musluğu,hiltonda ... başlıklar altında anlatılmış.Kitabı okudu
— Demirhindi var mı?
— Kalmadı kardeşim!
— Neden kalmadı?
— Bitti de ondan...
— Allah Allah! Nasıl bitti?
— Azar azar eksildi... sonra kutunun dibi çıktı...