Alman (FAC) arkeoloji yazarı. Geniş bir okuyucu kitlesi bulan kitaplarıyla, arkeolojinin, bilim çevresi dışında olanların da ilgi duyduğu bir konu haline gelmesine yol açmıştır. 19 Ocak 1915’te Berlin’de doğdu, 12 Nisan 1972’de Hamburg’da öldü. Asıl adı Kurt Wilhelm Marek’tir. Orta öğreniminden sonra bir yandan Berlin Üniversitesi’ne devam ederken, bir yandan da büyük ilgi duyduğu yayıncılık alanında çalıştı. 1932’de ilk kitap ve film eleştirilerini yayımladı. Naziler döneminde eleştirinin yasaklanması üzerine Ullstein Yayınevinin çıkardığı dergilere tefrika yazmaya başladı. 2. Dünya Savaşı boyunca askerlik yaptı. 1941’de yayımladığı bir savaş röportajı gerçekçi yaklaşımı nedeniyle yasaklandı.
1945’te Götter, Graber und Gelehrte’yi (Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler) yazmaya başladı, dört yıllık bir çalışmadan sonra Ceram takma adıyla yayımladı. Kitap büyük ilgi uyandırdı, kısa sürede birçok dile çevrildi. Önemli arkeolojik keşifleri sürükleyici bir üslupla ve herkesin anlayacağı rahat bir dille anlatması, kitaba “arkeolojinin romanı” olarak ün kazandırırken, arkeolojinin de kamuoyunda ilgi duyulan, sevilen bir bilim dalı haline gelmesinde büyük rol oynadı. 1946-1949 arasında Die Welt gazetesinde redaktör, 1946-1952 arasında da Rowohlt Yayınevi’nde editör olarak çalıştı. Ceram bunun yanında, bir gençlik dergisi olan Benjamin‘de ve Kuzey Alman Radyosu gece yayınlarında da görev aldı. 1954’te ülkesini terk ederek ABD’nin Woodstock kentine yerleşti, çalışmalarını burada sürdürdü. Kitapları yirmiden çok dile çevrildi ve birçok kez basıldı Ceram 1971 ’de Almanya’ya geri döndü, kısa bir süre sonra da orada öldü.
Müzelerimizi gezeriz ve sararmış, yarı dökülmüş, yüzyılların kemirmiş olduğu
papirüs yapraklarını ya da üzerleri tuhaf resimler ve işaretlerle, hiyeroglif ve çivi yazılarıyla kaplı vazo, kabartma, sütun parçalarını görürüz. Bu işaretleri tıpkı bizim bir gazeteyi ya da kitabı okuduğumuz gibi okuyabilen insanların bulunduğunu biliriz. Kuzey Avrupa henüz barbar bir diyar olduğu sıralarda bile artık kimsenin yazmadığı, kimsenin konuşmadığı bu yazıların ve dillerin gizemini çözmek için ne denli zeka harcandığını hiç düşünür müyüz? Ölü işaretlere bir anlam vermenin acaba nasıl olabildiğini hiç düşünür müyüz?
Mısır tanrıları ancak sonraları insan kılığına girmişlerdir. Eskilerin dinsel bilinçlerinde onlar, işaretler, bitkiler ve hayvanlarla biçim almışlardı. Tanrıça Hathor bir ılgın ağacında yaşıyordu.Tanrı Nefertem'e lotus çiçeğinde, Tanrıça Neith'e çaprazlama iki ok mıhlanmış bir kalkanda tapı- lırdı. Fakat tanrılar her şeyden çok hayvan kılığında gösterilirdi. Tanrı Chnum bir teke kılığındaydı. Tanrı Horus bir atmaca, Thout bir ibis, Suchas bir timsah, Bubastis'in tanrıçası bir kedi, Buto'nunki bir yılandı. Bu hayvan biçimli tanrıların yanında, eğer belirli bir işaret taşıyorlarsa, doğrudan doğruya hayvanlara tapılırdı. Bunların en ünlüsü, tapılışı yeryüzünde hiçbir dönemde hiçbir hayvana karşı gösterilmeyen görkemlikte olanı, Mısırlıların Tanrı Ptah'ın uşağı saydıkları Memphis’in kutsal boğası Apis’ti.
“Çalışma odasında kağıtlara gömülmüş bir araştırıcı da bir cümlenin üzerinde kılı kırk yararken, ansızın geçmişin derinliklerinden kendisine seslenişin ürpertisini duyabilir.”
“Çalışma odasında kağıtlara gömülmüş bir araştırıcı da bir cümlenin üzerinde kılı kırk yararken, ansızın geçmişin derinliklerinden kendisine seslenişin ürpertisini duyabilir.”
Bilimin doğuşundan Troya’nın hazinelerine; Mısır piramitleri ile mumyaların gizeminden hiyeroglifin çözülüşü ve çiviyazısının okunuşuna; Babil Kulesi ve Tufan’ın öyküsüne ve Aztek uygarlığına kadar sayısız arkeolojik bulguları bilimsel olarak açık dille aktaran bir roman...
Arkeoloji biliminin en önemli kitaplardan biri. Arkeolojinin serüveni ile beraber Mısır, sümer, Babil, olmek, maya… gibi dünya üzerindeki kültürleri, şu an yaşayan dilleri önceleyen medeniyetlerin dillerini de detaylı olarak anlatıyor. Arkeolojiyi bilim haline getirmiş arkeologlar, keşifleri ve keşiflerinin ait oldukları medeniyetleri birbiriyle bağlantılı olarak anlatım yolu seçmiş.
Bir çok arkeolojik eserden yola çıkarak ait oldukları antik kültürü tanımanın yanında arkeologların bu keşifleri yaparken nasıl bir süreçten geçtiği, keşfi yapmadan önce ve sonra hangi bilimsel yöntemleri kullandıklarını da okuyorsunuz. Keşfedilen eserlerin görsellerle desteklenmesi kitaba ayrı bir güzellik katmış, eserler üzerinde anlatılan detayları ayrıntılı olarak inceleme ve özümseme olanağı buluyorsunuz.
Arkeolojinin gelişiminde günümüzdeki haline gelene kadar mezar hırsızları, korsanlar, kaşiflerin, sömürgecilerin oynadıkları kirli roller de anlatılıyor. Zamanla damıtılıp, yüzleşerek, arkeolojinin kurallarıyla bugünkü haline geldiğini görüyorsunuz.
Kitabın sonuna doğru ise tarih içinde dönemsel olarak arkeolojinin nasıl algılandığına ve yöntemlerinin nasıl değişip, geliştiğine ışık tutuyor. Bilim, Doğa bilimleri ve teknolojinin (örneğin; hava-sualtı fotoğraflama, atom fiziği sayesinde karbon14, ağaç halkalarıyla yaş belirleme…vb.) arkeolojik araştırmalara faydalarını gösteriyor. Bu yöntemler sayesinde arkeolojik araştırmanın sahadan- laboratuvar ‘a kaydığını vurguluyor.
Arkeolojiye, eski medeniyetlere ilginiz varsa alanında çığır açmış bu kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Kurt Wilhelm Marek Alman gazetecidir. Yazar ününü "Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler" adlı kitabı ile elde etmiştir. Benim okuduğum ikinci eseri "Tanrıların Vatanı Anadolu" daha çok Hititler ile ilgili bir araştırmadır. Sahaftan edinmiş olduğum için önceliği bu kitaba verdim. Tabi ki zevkle okudum. Oldukça akıcı bir üslup ile yazılmış, hiç sıkılmadan okuyabileceğiniz kitap özellikle Arkeoloji ve tarih meraklıları için cezbedici olacaktır.