Hacettepe Üniversitesi “Dilbilim” mezunudur. Üniversite yıllarında öykü ve roman kurgusu ve edebi metin çözümlemeleriyle ilgili çalışmalar yürüttü. Yayımlanan kitaplardaki dil, kurgu ve içerik hatalarını bularak yayınevlerine raporlar yazdı.
Bunun üzerine birçok yayınevinden editörlük teklifi aldı. Çeşitli gazetelerin kitap eklerine kitap eleştirileri yazdı. Yazdığı bir köşe yazısıyla, 23 yaşında, Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü’nü kazandı. Bu ödülü Türkiye’de alan en genç kişi olmuştur. Aldığı davetler üzerine New York, Budapeşte, Viyana ve Prag’da edebiyat eleştirmenlerinin toplantılarına katıldı ve görüşlerini sundu.
Üniversite sonrasında da yazma ve editörlük çalışmalarını sürdürdü. 29 yaşındayken yayımladığı “Annemin Sandığından Daha Mutsuzum” kitabı ile Gençlik Kitabevi Öykü Ödülü Birinciliği ve Ömer Seyfeddin Öykü Yarışması Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştır. Yapıtı hakkında Cumhuriyet ve Radikal kitap ekleri başta olmak üzere birçok yazın dergisinde eleştiriler ve çözümlemeler yayımlanmıştır.
Can Gazalcı, 20 yılda 200’e yakın kitabın editörlüğünü üstlendi. Editörlük ve yaratıcı yazarlık atölyelerini bağımsız olarak sürdürmektedir.”
Ayyaş kadehini kaldırdı. "Güzelliğinize küçük hanım." Gülümsedi Yeşim. Ya meyhane yaratıcılığı öldürüyordu ya da meyhane adamları güzelliğe içmeye bayılıyordu.
Meyname
Dünün acılarını, umutsuzluklarını, yaşanmışlıklarını alıp izini bugün sürmek için yola çıkan bir genç. Yolda karşılaşılan değiştirilemeyen sıradışı gerçekler... Değişen, dönüşen yaşamlar...
Üç neslin süren yarım kalmışlık, vazgeçiş ve yeni başlangıçları... İç içe geçen hayatların tuhaf buluşmaları, gizli sırları ve gerçeği bulma çabası...
Gazeteci, yazar, geliştirici kitap editörü Can Gazalcı'dan, 3. Baskısıyla Meyname... Zekice işlenmiş kurgusuyla, farklı esintiler yaratan duygusuyla en iyiler listemde… Romanın yalnızca kırklı yaşlardaki Barış’ın öyküsü olduğu düşünülse de daha ilk bölümde okuru bir bilinmeze doğru yolculuğa çıkaran yazar, olay akışını öyle bir izlekle
İlk karşılaşmaları her zaman çok önemsemişimdir. Ve Can Gazalcı benim 'Meyname' kitabıyla elimi öyle sıkı sıkı tutup gülümsedi ki elimi kitaptan çekemedim.
Bedenimi dört duvar arasından bir odanın bomboş yatağına yorgun argın bırsaksam da zihnim bazen bir meyhanenin sol kanadında, bazen Ankara sokaklarındaydı. Ağır ağır çıktım hayatın merdivenlerini Barış'la. Sonra öyle sürprizler çıktı ki karşımıza, ayağımız takıldı zamana, yuvarlanıverdik tırmandığımız andan; tam hayatın ritmine ayak uydurdum derken başka bir hikâyeye koşturdu beni. Nefes nefeseydik yine.
Yatıştık, sakinleştik derken, bu sefer başkaları ağladığı için ağladık. Hiç bıkmadık sokak sokak aramaktan kaybettiğimiz kopuk parçaları. Parçayı bulduğumuzda o artık bize uymuyorsa yama yapmadık hayatımıza. Zorla sevmedik, kimseden nefret etmedik. Anladık herkesi, her şeyi… Kendi içimizde, başkalarını da katarak çözdük meseleyi. Ölmek bile güzeldi bu kitapta. Kaybetmek bile yeni bir seçimdi. İntikam denen şey aslında ne sanattı! Belki de hayattı.
Altını çize çize okudum. Cümleleri başka renge boyarken, kendi yaşımın cahilliğini aydınlattım.
Meyname ile Can Gazalcı kalın yünden bir hırka örmüş okuyucularının sırtına. Tam o hırkaya tutunup göğsümü de kapatayım esmesin daha derken Yeşim durdurdu bizi Barış'la. Sakın dedi. Sakın...
O an anladım. Hırka da Can Gazalcı'ydı rüzgâr da. Ankara'nın ayazı fena çarpar derlerdi. Anladım bir kez daha.
Bir insanın hayatının dönüm noktalarını; onda derin izler bırakan olayları ve bunların insan ruhuna onarılması zor ve hatta imkansız zararları, yaşadığı duyguları, hisleri düşünceleri, geleceğe umutla bakarken yıkılan hayalleri ve belkide direnci kırılan, yitip giden canların yaşamlarını 3-4 sayfada bir ömrün ustaca, duyguların aktarımında