Aslında, kuantum teorisi, Davies’in işaret ettiği şekilde, yokluktan kendiliğinden oluşu hiçbir şekilde içermez. Bir kuantum kütle-çekim kuramı, bir temel kuvvet ve tek türde parçacığın var olduğu süper-si-metrik bir durumda bütün tabiat kuvvetlerini bir araya getiren Büyük Birleşik Teori’de açıklanabilen uzay geometrisinden ziyade; parçacık-ların (gravitonlar) değişimine dayanan bir kütle-çekimsel teori ortaya koyma gayesi güder. Fakat bunda, kendiliğinden ex nihilo oluşun im-kanını ileri süren hiçbir şey yoktur.
Büyük şüpheci David Hume bile, bir şeyin nedensiz olarak var olabileceği gibi mantık dışı bir önermeyi hiçbir zaman iddia etmediğini ifade etmiş-tir; O sadece bir kimsenin açık bir şekilde doğru nedensel ilkeyi “ispatlayabileceğini” inkâr etmiştir.
Şimdi sorulması gereken soru şudur: Eğer evren sonsuz geçmiş-ten beri var olsaydı, neden şu anda soğuk, karanlık ve yaşamsız bir durumda değildir? 19. yüzyıldaki atalarının aksine, çağdaş fizikçiler, evrenin ezeli olduğunu ima eden varsayımı sorgulamaya başlamışlar-dır. Davies, bunu, şu şekilde ifade eder:
Bugün, çok az kozmolog, en azından bildiğimiz kadarıyla, evrenin sonlu bir geçmişte bir başlangıcının olduğundan şüphe eder. Bu veya şu şekilde, evrenin daima var olduğunu ileri süren alternatif görüş, temel bir çelişkiye düşer. Güneş ve yıldızlar sonsuza kadar yanmayı sürdüremezler; er ya da geç onların yakıtları bitecek ve öleceklerdir. Aynı şey bütün tersinmez fiziksel süreçler hakkında da doğrudur; onların çalışması için evrendeki enerji stoğu sınırlıdır ve bu stok sonsuza dek kul-lanılamaz. Bu, termodinamiğin ikinci kanunu olarak ifade edilen kanunun kaçınılmaz bir sonucudur; bu kanunu bütün evrene uyguladığınızda, nihai bir dejenerasyon durumuna doğru tek yönlü bir ilerlemenin ve maksimum entropi -düzensizlik- durumuna doğru bozulmanın olacağını anlarsınız. Bu nihai duruma şu ana kadar ulaşılmadığı için, bundan, evrenin sonsuz bir zamandan beri var olmuş olamayacağı sonucu çıkar.
Davies, “Evren sonsuzdan beri var olmuş olamaz. Sonlu bir za-man önce bir başlangıcın mutlaka var olmuş olması gerektiğini bili-yoruz” sonucuna varır.
1920’lerden önce, bilim insanları, evrenin tüm zamanlar boyunca durağan ve ezeli olduğuna inanıyorlardı. Bu geleneksel kozmolojiyi yı-kacak depremin sarsıntıları, ilk kez 1917’de, Albert Einstein Genel İza-fiyet Teorisi’ni (GİT) kozmolojiye uyguladığında hissedildi. Einstein, hayal kırıklığıyla, maddenin kütle-çekimsel etkisini dengelemek için
Eğer evren sonlu bir zaman önce var olmaya başlamış olmasaydı, o takdirde şimdiki an, hiçbir zaman gelmezdi. Fakat açık bir şekilde, gelmiştir. Bundan dolayı evrenin geçmişte sonlu olduğunu ve var olmaya başladığını anlıyoruz.