İnsanın güneşinden, hayvanından, sıtmasından kendisini ayırt edemediği, belirsizliklerle devam eden bir dünyaya
dalmış yaşıyorlar; burada ne putperest gibi davranan edebiyatçıların düşündüğü mutluluk ne de umut vardır, çünkü bu ikisi daima bireysel duygulardır ve burada sadece kederli bir doğanın karanlık pasifliği yer alır.
Ancak içlerinde, ortak bir kaderin ortak bir tevekkülün insani duygusu yaşamaktadır. Bu, bir düşünce bir bilinç değil, bir duygudur; bunu konuşma ya da kelimelerinde ifade etmezler, ancak kendileriyle birlikte, bu çöllerin
üzerine serilmiş tüm günlerine, hayatlarının her anına ve tüm hareketlerine götürürler.
Yıllar geçti, tarih diye adlandırılan savaş yüklü yıllar...
...yine de odamın kapalı dünyası içinde, anılarımın beni o başka dünyaya götürmesinden mutlu oluyorum...
Fakirlerin zenginlere saygı göstermesi ve her birine hediyeler götürmesi burada eski bir gelenektir; yerine getirmeleri gereken bir zorunluluktur bu, zenginler ise karşılığında bir şey vermeden teşekkür dâhi etmeden alırlar bu hediyeleri.