Onlarca yıl, içine sürüklendiğimiz 1. Dünya Savaşı’nı, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasını, binbir zorlukla sürdürülen kurtuluş mücadelemizi okuduk okullarda… Çanakkale’de yiten bir nesile, Sarıkamış dağlarında daha düşmanla karşılaşamadan donarak ölen vatan evlatlarına, ayağında çarık, üstünde paramparça olmuş kıyafetlerle İstiklal Savaşı’nda
"Esirlerimiz yurda dönüşleriyle ilgili iki büyük sıkıntı yaşamışlardır. Bunlardan birincisi dönüş yolunda ve dönüş sırasında çekilen sıkıntılardır. Özellikle Birmanya, Sibirya, Hindistan gibi çok uzak yerlerden getirilen esirlerimiz, uzun gemi yolculuklarında önemli sıkıntılar yaşamışlardır. Ama asıl sıkıntının, özellikle bazı esirlerimiz için, döndükten sonra yaşandığı görülmüştür. Bir kısmı ailelerini bulamamış, bir kısmı varlığını ve yaşadığını ispat etmek zorunda kalmıştır. Esir olduğunu ve esaretten döndüğünü ispatlamak bile, dönen esirlerimize düşmüştür.
Çok uzun yıllar, bin bir zorlukla esaret hayatına katlanan ve ülkesine döneceği günün umuduyla yaşayan esirlerimizin çoğuna, vatanlarında, kendi arkadaşları, kendi vatandaşları ve bazı silah arkadaşları, ne yazık ki çok ağır ve çok yaralayıcı ithamlarda bulunmuşlardır. Oysa, dönen esirlerimizin bir kısmı, vatan savunması için tekrar silahı eline almış ve ülkesini işgal edenlere karşı silahlı mücadeleye girmiştir. Bunların arasında yaralananlar vardır, şehit olanlar vardır, tekrar esarete düşenler vardır...
Biz bu çalışmamızla vatan savunması sırasında esarete düşen esirlerimize vefa borcumuzu kısmen ödemeye çalıştık. Hepsine rahmet dileriz."
"Birinci Dünya Savaşı’ndaki Türk esirleriyle ilgili çalışmamızda dikkatimizi çeken önemli konulardan biri, esirlerimizin sayısı oldu. Çalışmamızın sonunda, esirlerimizin sayısının tahmin edilenlerin çok çok üstünde olduğunu saptadık. Genellikle 100.000 dolayında yuvarlak rakamlarla ifade edilen esirlerimizin sayısının, gerçekte bunun iki katından fazla olduğu görüldü.
Ancak o tarihlerde Osmanlı Devleti sona erdiği ve Türkiye Cumhuriyeti de henüz oluşmadığından, sağlam arşiv kayıtlarına ulaşılamadı. Dolayısıyla esirlerimizin sayısını kesin olarak belirlememiz mümkün olmadı. Esirlerimizin yaklaşık 202.000 dolayında olduğunu söyleyebiliyoruz."
"İstanbul hükümetinin esirlere Almanya ve Avusturya-Macaristan kadar yardım edememesinin bir nedeni ekonomikti. Savaş süresince Osmanlı hükümeti mali yönden kısıtlıydı; savaş gücü Alman mali yardımına bağımlıydı. Bu yüzden ülke var olma savaşı verirken esirlere yüksek bir öncelik verilmiyordu. Hilal-i Ahmer, mali yönden diğer ülkelerin Kızılhaç kuruluşları kadar güçlü değildi. Geri dönen ya da kaçan savaş esirleri, dönüşlerinde yetkililerin kendilerine karşı ilgisiz kaldığını görmüşlerdir. Bazıları esir olduklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır. Diğerlerine soğuk davranılmış ve bunlar gerekli düzenlemeler yapılana kadar parasız beklemek zorunda kalmışlardır. Osmanlı yetkililerin bu davranışı Birinci Dünya Savaşı’na özgü bir olgu değildir. Balkan Savaşı’ndan dönenlerin de benzer bir durumla karşılaştığını biliyoruz."
"Rusya’da savaş esiri olarak bulunanlardan bazıları modern Türkiye’de önemli mevkilere gelmişlerdir. Örneğin savaşta İngilizlere esir düşen Cemal Gürsel ve Cevdet Sunay, sonradan sırasıyla Türkiye’nin 4. ve 5. cumhurbaşkanları olmuşlardır."
"1915 kışında Sibirya’nın Priamur bölgesine gönderilen 800 Osmanlı esirinden sadece 200’ü kampa ulaşmış, diğerleri soğuktan ve izdihamdan ölmüştür. Aynı kış içinde Samara’ya kapıları ve pencereleri tahtayla kapatılmış iki tepluşki (vagon) gelmiştir. Boş bir hatta çekilen bu vagonlarda yiyecek ve malzeme olduğu sanılmıştır. Günler sonra Rus askerler, tepluşkileri açtıklarında, içinde 68 Osmanlı esiri olduğunu ve bunlardan sadece sekizinin yaşadığını görmüşlerdir."